12 Aralık 2007 Çarşamba

Zayıflama çayı, kilo vermek için mucize ilaç

Zayıflama çayı

Metabolizmayı dengeleyici olarak, kiloyu düzenleyen, kişiyi rahatlatan, sağlıklı ve genç kalmasına yardımcı olan bir çaydır. Genel metabolizma üzerinde dengeleyici etki yaparak kiloyu normalleştirir. Yağlanmaya yatkın olan ve zayıflamak isteyen kişilere uygun bir bitki çayıdır.

Kullanılması gereken bitkiler:

15g Barutağacı kabuğu*, Frangula alnus
10g Kuşburnu
15g Tang**, bir tür deniz yosunu, Fucus vesicolusus
8g Ebegümeci yaprağı
15g Böğürtlen yaprağı
15g Ahududu yaprağı
10g Funda, çiçek ve yaprak, Calluna vulgaris
7g Isırganotu yaprağı
3g Sarı Kantaron, çiçek, yaprak ve sap, Hypericum perforatum
2g Çivanperçemi çiçeği

(Deniz yosununun yerine, yine iyot içerikli orman sarmaşığı yaprağı 5g kullanılabilir.

Barut ağacı kabuğu ülkemizde güvenilir bir bitki satıcısından temin edilmelidir.

Zayıflama çayının kullanılışı

İnce kıyılmış bitkiler iyice harmanlanır. Yarım tatlı kaşığı bitki karışımı, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür.

Günde 1 bardak çayla başlanır, 3 bardağa kadar çıkarılır, bu dozaj 6 hafta sürdürülür ve kademeli olarak yine günde 1 bardağa inilir.

Bu çay, normal kiloya ulaşıldıktan sonra da günde 1 bardak olarak sürekli içilebilir. Zayıflama çayının etkisinin arttırılabilmesi için haftada 1-2 sıcak tam banyo alınır ve banyo sonunda tüm bedene tam masaj yaptırılır.

Zayıflık, kilo almak, kilo alma için öneriler

Gençlerin gelişme döneminde zayıflık çok sık görülen, özellikle ruhsal problemler, örneğin gönül sorunları veya okulla ilgili sıkıntılar bu duruma yol açabilir. Ama zayıflama, bir hastalığın ön belirtisi olarak da göz önünde bulundurulmalıdır. Yetersiz beslenme, ishal, enfeksiyonlar ve salgıbezi hastalıkları, ayrıca kan oluşturan organların hastalıkları da genelde çocuğun zayıflamasına neden olabilir. Kilo kaybının bir başka nedeni de hormon dengesindeki bozukluklar olabilir.

Eğir kökü: Besleyici ve yeterli bir beslenmeye karşın belirgin zayıflığın başlıca nedenlerinden biri de metabolizma bozukluğu olabilir. Bu konuda eğir kökünün iyileştirici güçleri yardımcı olabilir.

Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış eğir kökü, bir bardak soğuk suda 12 saat demlendirildikten sonra ısıtılır ve süzülür. Gün boyunca, her öğünden önce ve sonra birer yudum olmak üzere, günde toplam 6 yudum eğir kökü çayı içilir. Bu miktardan fazla içilmemelidir! Çay, ısıtılmış bir termosta sıcak durumda muhafaza edilebilir.

Eğir kökü tam banyosu: Günlük 6 yudum eğir kökü çayının yanı sıra, arada bir eğir kökü tam banyosu da çok yararlı olabilir.

İnce kıyılmış 200g eğir kökü, 5 litre soğuk suda 12 saat demlendirildikten sonra ısıtılır ve banyo suyuna eklenir. Kalp bölgesi suyun dışında kalmalıdır. Banyo süresi 20 dakikadır. Süre sonunda kurulanılmadan bir bornoz giyilir ve sıcak yatakta bir saat süreyle ter atılarak dinlenilir.

Soğuk algınlığı tedavisi, boğaz ağrısına karşı

Isırganotu: Çok yönlü ısırgan otu bedenin savunma sistemlerini güçlendirir ve soğuk algınlığının bulaşmasına karşı önlem olarak kendini yeterince kanıtlamıştır.

Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış ısırganotu yaprağı, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Günde iki litreye yakın miktarda ısırganotu çayı rahatlıkla içilebilir. Bu amaçla demlenen çay bir termosta sıcak durumda muhafaza edilebilir.

Civanperçemi: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış civanperçemi, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca 3-4 bardak taze demlenmiş civanperçemi çayı soğutulmadan yudumlanır.

Ihlamur: Yarım tatlık kaşığı ince kıyılmış ıhlamur, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş ıhlamur çayı, balla tatlandırılarak elden geldiğince sıcak içilir.

Ev reçetesi: 10-15 dakikalık sıcak ayak banyoları yapılır. Su dayanılabilecek kadar sıcak olmalı ve sürekli sıcak su eklenerek soğuması önlenmelidir.

İsveç Şurubu: Soğuk algınlığında, bir kaşığa İsveç Şurubu damlatılır ve açık ağızla şurubun kokusu içe çekilir.

Civanperçemi çayına eklenerek günde 3 çay kaşığı şurup alınır. Öğünlerden yarım saat önce yarısı ve yarım saat sonra öteki yarısı içilen yarım bardak bitki çayına bir çay kaşığı şurup eklenir. Böylece, üç öğünde toplam 3 çay kaşığı İsveç Şurubu içilmiş olur.

Nezle, alerjik nezle, bademcik tedavisi

Başlangıçta damak bademciğinin şişmesiyle boğazda bir tırmalanma duygusu oluşur. Sonra burun mukozası iltihaplanır ve normalin üstünde mukus(sümük) üretimi başlar. Burun mukozasının şişmesi nedeniyle burun tıkanır. Hele üstçene sinüsü ve alın sinüsü mukozaları da iltihaplandığında, tüm kafa bölgesi etki altına girer ve kişide genel bir bunalma durumu oluşur.

Başlangıç aşamasındaki nezlenin tedavisinde bazen bir kerelik güçlü bir terleme başarılı olabilir. Bebek nezlesinin belirtileri ise, yüksek ateş, halsizlik, uyku bozuklukları, burun tıkanıklığı, hapşırma ve bazen de kusmadır. Her ne olursa olsun, bebeğin sürekli temiz hava almasının sağlanması gerekir.

İsveç Şurubu: Nezlenin ilk belirtileri görüldüğünde, küçük bir pamuk parçası İsveç Şurubuyla ıslatılır, burun deliğine tutulur ve kokusu derin derin içe çekilir. Şurubun buharı kısa sürede rahatlatır. Ayrıca, koruyucu önlem olarak veya burun mukoza şişliğine ve burun akıntısına karşı, avuç içine alınan suya biraz İsveç Şurubu eklenir ve burunun köküne kadar içe çekilir. Tıkanıklık sona erer ve akıntı durur. Grip zamanlarında ise koruyucu önlem olarak, günde yarım veya bir tatlı kaşığı şurup biraz ılık suyla inceltilerek alınır.

Ev reçetesi: On dakika süreli sıcak ayak banyoları yapılır. Dayanılabilecek sıcaklıkta olan suya azar azar sıcak su eklenerek soğuması önlenir.

Mayıs papatyası: Bir yemek kaşığı dolusu çiçek, bir litre kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve bir havlunun altında papatya buharı solunur. Bu tedavinin başarılı olabilmesi için, buhar solunumunun ardından evden dışarı çıkılmamalıdır.

Diş ağrısı, diş hastalıkları, diş tedavisi

Diş ağrısı

Diş ağrıları genellikle diş çürümesinden kaynaklanır. Şekerli besinlerin kalıntıları dişlere yapışır ve bakteriler için bulunmaz bir beslenme alanı oluşturur. Bu ortamda oluşan asitler dişin mineral yapısını eritir. Bakteriler bir tür görünmez katman oluştururlar. Diş plağı adı verilen bu katman, diş minesine sıkıca yapışır. Diş plağını, fırçalanmamış dişlerde açıkça görülen sarı pasla karıştırmamak gerekir. Diş çürümesi, dişözünün ilk sinirine ulaştığında ağrılar başlar ve diş kökü zarında iltihaplanma oluşur. Bunun sonucu şiş bir yanaktır. Kök zarındaki iltihaplanmanın sonucu ise diş kökünde apse oluşumudur. Zaman geçirilmeden diş doktoruna gidilmesi gerekir. Çünkü bu enfeksiyon, eğer bakteriler kana karışırsa, başka organlara da zarar verebilir.

Mayıs papatyası: Yarım tatlı kaşığı papatya, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Gün boyunca, 3-4 bardak taze demlenmiş papatya çayı soğutulmadan yudumlanır. Ayrıca, ılıklaşmış çayla gün boyunca pek çok kere ağız çalkalanmalıdır.

İsveç Şurubu: Diş ağrılarına karşı bir yemek kaşığı dolusu şurup biraz suyla inceltilerek, elden geldiğince ağızda tutulur(1-3 dakika) ve sonra tükürülür. Ayrıca küçük bir pamuk parçası İsveç Şurubuyla ıslatıldıktan sonra ağrıyan dişin üstüne yatırılabilir. Bu tür İsveç Şurubu kompresleri uzun süre dişetinin üstünde tutulmamalıdır; dişeti tahriş olabilir!

Atkuyruğu: Atkuyruğu çayı, ağız içi ve diş çürümelerinde, dişeti kanaması, dişeti iltihabı, dişeti çekilmesinde ve diş çürümelerinde gargara biçiminde kullanılabilir.

Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış atkuyruğu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Sıcak atkuyruğu çayı ile gün boyunca pek çok kere ağız çalkalanır ve gargara yapılır

Burun kanaması, burun boğaz hastalıkları

Çarpma, iltihaplanma, hapşırma, tümörler ve burun kemiği kırıkları gibi durumların dışında, hipertoni(tüm beden kaslarında aşırı gerginlik), karaciğer bozuklukları, damar ve kan hastalıkları ve grip gibi hastalıklar da burun kanamasına neden olabilir. Burun kanamasının bazı kişilerde sık oluşu ise, burun damarlarının kırılganlığından kaynaklanır. Burun kanaması eğer başka bir hastalığın belirtisi ise, söz konusu hastalığın tedavi edilmesi gerekir. Akut burun kanamalarında en etkili ilkyardım, soğuk suyla ıslatılmış bir havlunun hastanın ensesine uygulanmasıdır. Bu uygulama sayesinde burun damarlarında oluşan daralma, kanamanın durmasını sağlayabilir.

Çobançantası: Sürekli olan burun kanamaları çobançantası çayı ile tedavi edilebilir.

Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış çobançantası, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan yudumlanır.

Ökseotu: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış ökseotu, bir bardak soğuk suda 12 saat demlendirildikten sonra ısıtılır ve süzülür. Buruna çekilen soğuk çay kan durdurucu etki yapar.

Civanperçemi: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış civanperçemi, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 1 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan yudumlanır.

Atkuyruğu kompresi: Şiddetli ve sürekli burun kanamalarında soğuk çayla hazırlanan kompresler yardımcı olur.

Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış atkuyruğu, bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Uygun büyüklükte bir bez soğuk çaya batırılır, biraz sıkılır ve burnun üstüne yatırılır.

Boğaz ağrısı, boğaz hastalıkları ve tedavisi

Boğaz ağrıları genelde bir soğuk algınlığı hastalığının belirtisidir. Ama başka herhangi bir belirti eşliğinde olmadığında, yutak bölgesine çok soğuk havanın girmesinin bir sonucu olabilir.

Yapışkanotu / Yoğurtotu: Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış yapışkanotu veya yoğurtotu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Taze demlenmiş ılık çayla gün boyunca pek çok kere derin gargaralar yapılır.

Koyunotu: Koyunotu, tüm boğaz, yutak ve ağız içi iltihaplarına karşı başarıyla kullanılabilir. Öteki kullanım alanları ise, anjin ve gırtlak hastalıklarıdır.

Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış koyunotu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Sabah ve akşam olmak üzere, günde iki kere, uzun süreli derin gargaralar yapılır.

İsveç Şurubu: Yarım veya bir tatlı kaşığı İsveç Şurubu yarım bardak bitki çayına eklenir ve bu yarım bardak çayın yarısı yemekten yarım saat önce, öteki yarısı ise yarım saat sonra içilir. Yani, üç öğünde toplam olarak 3 kaşık İsveç Şurubu içilmiş olur.

Kansızlık belirtileri, anemi tedavisi

Genel dolaşımdaki kanda alyuvarlar miktarının düşmesiyle birlikte görülen hastalıklar, kansızlık hastalıkları olarak adlandırılır (kansızlık, anemi).Bazen demir veya vitamin eksikliğinden, bazen de hormon dengesizliğinden veya yanlış bir yaşam biçiminden kaynaklanan (yetersiz güneş ışığı ve hareketsizlik), genç kızların solgunluğu (chlorosis) bir çeşit anemi, daha doğrusu demir yetersizliği anemisidir. Anemiye yol açabilecek nedenler şöyle sıralanabilir:Sürekli kan kaybı (hömoroit, ülserler), demir eksikliği, B12 vitamini eksikliği, kemik iliği hastalıkları veya doğumsal özellikler. Kandaki alyuvarlar sayısının azalmasıyla birlikte bedendeki oksijen dolaşımı da azalır; pek çok organ, oksijen yetersizliği nedeniyle zarara uğrayabilir.

Anemi, hastanın belirgin derecede solgunluğu, uykusuzluğu, sinirliliği, kalp atımının ve solunumun hızlanması veya sinir sisteminde oluşan bazı bozukluklarla kendini belli eder. Anemide giderek artan kan yıkımının bir sonucu olarak, başlangıç aşamasında sarılık ve dalakta şişlik de oluşabilir. Bu durumlara karşı anemi tedavisi uygulanır. Şiddetli akut kanamalarda en güvenilir çözüm kan naklidir. Kronik kanamalarda ise, kanama nedeninin tedavisi gerekir. Demir ve C vitamini açısından zengin besinlerin tüketilmesi yararlı olacaktır(sakatat, bira mayası, darı, ıspanak, ısırganotu, baklagiller, şeftali ve kuru kayısı). Bedensel yorgunluklardan uzak durmak ve bol uyku da çok yararlıdır.

Isırganotu: Kan yaptırıcı etken maddeleri sayesinde ısırganotu anemide bile yardımcı olabilir.

Yarım tatlı kaşığı ince kıyılmış ısırganotu, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır ve yarım dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş ısırganotu çayı soğutulmadan yudumlanır.

Şifalı Bitki Türleri

ŞİFALI BİTKİ

ŞİFALI BİTKİ AÇIKLAMASI


Acı ağaç

( kuvasya ağacı ) : Sedefotugillerden; 2-3 metre boyunda küçük bir bitkidir. İnce kabuklarının üzerinde sarı benekler vardır. Çiçekleri kırmızıdır. Sıcak ülkelerde yetişir. Bu ülkelerde acı ağaç kabuklarından yapılan kaplardan su içenlerin kuvvetleneceğine inanılır. Hekimlikte; kökü, kabuğu ve odunu kullanılır. Etkili maddesi "Quassine"dir. Çok acıdır.

Kullanıldığı yerler:
İştah açar, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür. Tükürük ifrazatını arttırır. Mide, bağırsak, karaciğer ve böbreklerin çalışmasını düzenler. Böbrek sancılarını keser, taşların düşürülmesine yardımcı olur. Bağırsak kurtlarını döker. Kanamaları durdurur. Haşarat kaçırıcı olarak da kullanılır. Fazla kullanılacak olursa; baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma yapar.


Abdestbozanotu

( pimpinella saxisfrage) :Gülgillerden; siyah ve yeşil boya çıkartılan bir bitkidir. Rutubetli yerlerde yetişir. Boyu 70 santimetre kadardır. Kökü akıcıdır.

Kullanıldığı yerler:
Mideyi kuvvetlendirir. Göğüs ağrılarını dindirir. Ateşi düşürür. Boğmaca, öksürük ve baş ağrılarını keser. Vücuda dinçlik verir. Balgam ve ter söker. Burun kanamalarını keser. Bademcik şişlerini indirir. Mide yanması ve bağırsak gazlarını giderir. Çıbanın olgunlaşmasına yardım eder.


Acıbakla

( Lupine, Lupin, Lupine) :10-100 cm yüksekliğinde, sık tüylü, bir senelik bitkidir. Yaprakları el şeklinde parçalı, uzun saplı, 5-9 yaprakçıklıdır. Çiçekleri dik salkım durumunda, beyaz veya mavimsi renkli, çiçek taç yaprağı kelebek şeklindedir. Yahudi baklası diye de tanınır.Türkiye’de yetiştiği yerler: Akdeniz bölgesi, Bursa, Antalya ve Konya çevreleridir. Memleketimizde üç türü bulunmaktadır.- Beyaz yahudi baklası: Beyaz çiçeklidir. 120 cm kadar yükseklikte, bir yıllık bir bitkidir.- Sarı çiçekli yahudi baklası: Vatanı, Orta ve Güney Avrupa’dır.- Mavi çiçekli yahudi baklası: Vatanı, Akdeniz çevresi memleketleridir.

Kullanıldığı yerler:
Tohumlarının idrar söktürücü, kan temizleyici ve kurt düşürücü tesiri vardır. Bazı türlerinin kavrulmuş tohumları “sebze kahvesi” ismiyle kahve yerine kullanılmaktadır. Fakat alkaloid taşıyan türlerinin bu şekilde kullanılması tehlikelidir.


Acıçiğdem

( Herbstzeitlose, Krokus, Colchique, Colchicum, Autumn crocuses) :Boyu 10-30 cm yüksekliğe ulaşan, otsu ve yumrulu bir bitkidir. Sonbaharda morumsu pembe renkli, 6 parçalı çiçekler açar. Yaprak ve meyvaları ise ilkbaharda ortaya çıkar. Sonbaharda çiçek açtığından dolayı halk arasında “güz çiğdemi” olarak da bilinir.Yetiştiği yerler: Türkiye’de pek bulunmaz. Avrupa’nın sulak çayırlarında bol miktarda yetişir.

Kullanıldığı yerler:
Tıbbi önemi haiz bir bitkidir. Kullanılan kısmı yumru ve tohumlarıdır. Tohum ve yumruların idrar arttırıcı, terletici, müshil ve romatizma ağrılarını dindirici etkisi vardır. Alkaloitlerin çok yüksek zehirleyici özelliği olduğundan, bu droglar, dahilen ancak hekim kontrolünde kullanılabilir. Eskiden halk arasında romatizma ağrılarını dindirmek için haricen kullanılırdı. Bunun için bir tutam acı çiğdem tohumu, 2-3 diş sarmısak ile havanda iyice dövülür. Elde edilen sulu kısım bir tülbente emdirilip, ağrıyan kısma sarılır. Bu pansuman birkaç gün arka arkaya tekrarlanır.


Adaçayı

( salvia officinalis ) :Ballıbabagillerden; özellikle Akdeniz bölgesinde yetişen ıtırlı bir bitkidir. Menekşeye benzeyen çiçekleri haziran, temmuz aylarında açar. Yaprakları uzun, kenarları tırtıllı, beyazımsı yeşil renktedir. Hafif kafuru kokusu vardır. Çiçek açtığı zaman toplanıp, kurutulur.

Kullanıldığı yerler:
Mide va bağırsak gazlarını giderir. Mide bulantısını keser. Hazım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Boğaz, bademcik ve dişeti iltihaplarını giderir. Göğsü yumuşatır. Astımdaki sıkıntıları geçirir. İdrar ve ter söktürür. Banyo suyuna katılıp yıkanılırsa; zindelik verir. Günde, 3 kahve fincanından fazla içilmemelidir.


Adamotu

(Alraunwurzel, Mandragore, Mandrake) :Mavimsi-mor renkli çiçekler açan, rozet yapraklı ve kazık köklü çok yıllık otsu bir bitkidir. Kökleri insana benzediği için, bu isim verilmiştir.Türkiye’de yetiştiği yerler: Batı ve Güney Anadolu.

Kullanıldığı yerler:
Kökleri % 0,3 oranında Hiyosiyaminlerle Skopolamin alkaloitlerini taşır. Bundan dolayı zehirli bir bitkidir. Ağrı kesici, yatıştırıcı, cinsel gücü arttırıcı etkileri vardır. Halen tedavide çesitli preparatların terkibinde kullanılmaktadır. Rastgele kullanıldığında zararlı olur.


Adasoğanı

(Scille, Scillae bulbus, Sea onion, Urginea maritima) :Zambakgillerden bir çesit bitkidir. Yaprakları uzun şerit şeklindedir. Çiçekleri yeşil ve beyaz damarlıdır. 2 kilogram kadar olan soğan kısmı, yapraklarının altındadır. Acı ve zehirlidir. 7,5 gram adasoğanı, bir insanı rahatça öldürebilir. Tazeyken kullanılmaz. Aksi halde zehirlenme ve kusmalara yol açar. Soğanın etli olan orta kısmı, dilimlenerek kurutulur. Sonra dövülüp toz haline getirilir. Çok iyi bilmeden kullanılmamalıdır.

Kullanıldığı yerler:
İdrar söktürür. Kalp hastalarında vücudda biriken suyu boşaltır. Azotemiyi azaltır. Böbrek hastaları kullanmamalıdır.


Ahlat

(Yaban armudu, Piraster, Pirus elaegrifolia, Wild pear-tree, Poirier sauvage) :Gülgillerden, kendi kendine yetişen ve üzerine armut aşılanan bir ağaçtır. Yemişi iyice olgunlaştıktan sonra yenir.

Kullanıldığı yerler:
Meyveleri ishal keser. Zehirli hayvan sokmalarında, filizi ezilip yaraya sürülür.


Ahududu

(Himbeere, Framboise Common, Rasberry bush) :Ağaç çileği ve sultan böğürtleni olarak tanınır. Haziran-Temmuz ayları arasında beyazımtırak renkli çiçekler açan, 30-150 cm boyunda, çok senelik, dikenli, çalı görünüşünde bir bitkidir. Dağlık mıntıkaların orman ve korularında tesadüf edilir. Gövdesi dallı, dikenli ve yatıktır. Yaprakları 3-5 parçalı, sivri uçlu, yaprak sapı kıvrık dikenlidir. Çiçekleri ekseriya dalların ucunda 5-10 çiçekli salkım halindedirler. Meyvesi etli ve birçok eriksi tipli meyvelerin biraraya gelmesi ile meydana gelmis, küre biçiminde, kırmızı renkli ve güzel kokuludur. Meyveleri temmuz ve agustos aylarında olgunlaşır. Çoğu çesitleri bahçelerde yetiştirilir. Umumiyetle sonbaharda 1-1,5 m aralık bırakılmak suretiyle dikilir. Ahududurar her 6-7 senede bir yenilenmelidir. Türkiye’de; Ege, Marmara, Karadeniz bölgelerinde yetiştişir

Kullanıldığı yerler:
Kullanılan kısmı, meyve, çiçek ve yapraklarıdır. Meyveler tamamen olgunlaştıkları zaman toplanır. Yapraklarında tanen, meyvelerinde ise organik asitler (malik asit, sitrik asit vs.) şeker, pektin, uçucu ve sabit yağlar bulunmaktadır. Yaprakları bogaz hastalıklarında gargara için kullanılır. Çiçeklerinden romatizma ve nikris (gut) hastalıklarında faydalanılır. Taze olarak, şeker ve böbrek hastalıklarında perhiz yiyeceği olarak istifade edilir. Halk arasında ishal ve ateşli hastalıklara karşı tavsiye edilir.


Akasya

( salkım ağacı) :Baklagillerden; bir çeşit süs ve gölge ağacıdır. Salkım çiçekli ve küçük yapraklıdır. Çiçekleri güzel kokar. Çiçekleri kullanılır.

Kullanıldığı yerler:
Astım ve Nefes darlığını giderir.


Akdiken

(Gemeiner Kreuzdorn, Nerprun Alaterne, Common Buckthorn) :Mayıs-Haziran aylarında, sarı-yeşil renkli, küçük çiçekler açan bodur bir ağaçtır. Orman ve koru kenarlarında bulunur. Dalları karşılıklı, uçları diken halindedir. Yaprakları karşılıklı ve saplıdır. Çiçekler küçük demetler halinde bir araya toplanmıştır. Küre şeklinde ve bezelye büyüklüğündeki meyvası evvela yeşil, olgunlukta morumsu-siyah renk alır.Türkiye’de yetiştiği yerler: Bolu ve Trabzon civarıdır.

Kullanıldığı yerler:
Bitkinin kullanılan kısmı taze meyvalarıdır. Meyvalerında yağ, renkli maddeler, şeker ve glikoz vardır. İyi bir müshildir. Şurubu yapılır. Müshil ilacı olarak kullanılır. Bunlardan başka meyvalarından yeşil bir boya da hazırlanır. Memleketimizde yetişmekte olan bir Akdiken çeşidi de “Cehri” adıyla anılır. Bu cins sadece memleketimizde yetişir.


Akkuş ağacı

( kayınağacı )Kayıngillerden; nemli topraklarda yetişen bir ağaçtır. Meyveleri küçüktür. Yaprakları ilkbahar aylarında toplanıp kurutulur.

Kullanıldığı yerler:
İdrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. Şişmanlamayı önler. Romatizma ağrılarını dinlendirir. Ayak kokularını keser. Saçları gürleştirir, kepekleri yok eder. Cilt hastalıklarını tedavi eder. Kalp kifayetsizliğinin sebep olduğu idrar tutukluğunu giderir. Vücutta biriken tuzu atar. Üremi ve albüminde faydalıdır.


Alıç

( Ekşimuşmula )Gülgillerden; kırlarda yabani olarak yetişen bir ağaçtır. Meyveleri; küçük muşmulaya benzer, kırmızı renklidir. Tadı mayhoştur. Hekimlikte meyvesi kullanılır.

Kullanıldığı yerler:
Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmide kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır.


Altınbaşak otu

( solidago officinalis )İdrar tutukluğu, albümin, nefrit, üremi ve sistit tedavisinde kullanılan bir çeşit bitkidir.

Kullanıldığı yerler:
Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmide kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır.


Altınkökü

( ipeka )Güney Amerika'da yetişen bir bitkidir.Kullanılığı yerler:Az miktarda kullanıldığı takdirde tatlandırıcıdır. Yüksek dozlarda kullanılırsa kusturur, ishal yapar. Müzmin bronşitte ifrazatı artırır.


Amberkabuğu

( croton elutheria )Antil adalarında yetişen "liquidamber/sığla ağacı" denilen ağacın kabuğudur. Kabukların dışı kahverengiye yakın gri; içi ise sarıdır. Yandığı zaman hoş bir koku verir.

Kullanıldığı yerler:
Dizanteri ve ishali keser. Hazım bozukluklarını giderir. Kansızlıkta faydalıdır. Anne sütünü artırır.


Amberbaris

( kadıntuzluğu )Yabani, çalı şeklinde, sarı çiçekli bir ağaçtır. Kökü acıdır. Yaprakları ve yemişi tatlıdır. Seyrek ormanlarda bulunur. Boyu 2-3 metre arasındadır. Meyvelerinde bol miktarda C vitamini vardır. Meyveleri, kabukları ve kökü kullanılır.

Kullanıldığı yerler:
Karaciğer ve safra kesesi hastalıklarını iyileştirir. Ateşi düşürür. Hazım bozukluklarını giderir. Bağırsak iltihaplarını tedavi eder. Öksürüğü keser. Mideyi kuvvetlendirir. İştah açar. Ağız yaralarını iyileştirir. Kan dolaşımını düzenler. Yüksek tansiyonu düşürür. Siyatik, romatizma ve eklem ağrılarını giderir.


Anason

(Anis, Anis, Anise)Haziran-Agustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde, bir senelik bitki. Gövde dik, silindir biçiminde, içi boş, çok dallı, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalb biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut şeklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sarı renklidir.Başta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vatanının Anadolu olduğu tahmin edilmektedir. Meyvalarında nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları bitkinin cinsine ve yetistiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’i anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi şok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalb çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir. Anason yüksek dozda alındığında baş ağrısı, uyuşukluk, görme zorluğu yapar. Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebeb olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede teşekkül eden gazları gidermede çok faydalıdır. Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kaşığı verilir. Büyükler % 1-2’lik çayını günde 2-3 bardak alabilir. Türkiye’de Bütün Anadolu'da yetişir.

Kullanıldığı yerler:
Kullanılan kısmı, meyvaları ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur. Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığıi giderir. Mide ve barsak gazlarını söktürür. İdrar artırır. Migren ağrılarını keser. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir.


Andızotu

(Atgözü, Kızılağaç, Inula, Inula helenium, Annuèe inule)Bileşikgillerden, nemli yerlerde yetişen, 1 metre kadar sapı olan bir çesit ottur. Yaprakları büyük, yumuşak ve yuvarlaktır. Çiçekleri sarı renkte olup, acı ve kokuludur. Kökü kalındır. Meyveleri küçük, fıstık kozalağına benzer.

Kullanıldığı yerler:
Mideyi kuvvetlendirir. Balgam söker. Mikropları öldürür. Vücudda biriken tuzu atar. Üremi, nefrit, sistit, İdrar yolları hastalıklarında faydalıdır. Nefes darlığıını giderir. Karaciğer hastalıklarını tedavi eder. Kaşıntıları keser. Fazla kullanıldığı zaman, mide bulantısı yapar.


Antepfıstığı

( Şam fıstığı)Antepfıstığıgiller familyasındandır; Gaziantep havalisinde yetiştirilen, 5-10 metre yüksekliğinde bir ağaç ve bunun meyvesidir. İçeriğinde sabit yağ, sakkaroz ve proteinli maddeler vardır.

Kullanıldığı yerler:
Vücudun gelişmesini sağlar. Bedeni ve zihni gücü arttırır. Cinsel istekleri kamçılar. Böbrek ve safra kesesi ağrılarını hafifletir. Göğsü yumuşatır, öksürük söktürür.


Ararot

( Maranta nisastası, Arrow-root )Sıcak iklimlerde yetişen "Maranta" adlı kamıştan veya ona benzer başka bitkilerin köklerinden çıkarılan beyaz bir tozdur. Nişastadan daha incedir. Kokusu ve tadı yoktur.

Kullanıldığı yerler:
Çocuk maması yapımında kullanılır. Süt çocuklarına ve nekahat dönemindeki hastalara verilir. Hastalıklardan sonra görülen halsizlikleri giderir.


Ardıç

(Wacholder, Geniévre, Juniper) :Kışın yapraklarını dökmeyen daimi yeşil ağaçlardan. Yaprakları küçük pulsu veya iğne şeklinde olup 1-2 cm uzunluğundadır. Bir evcikli veya iki evcikli bitkilerdir. Ardıç yemişi diye anılan kozalakları dişi ağaçlar üzerinde bulunur. Ardıç türleri kozalaklarının büyüklüğüne, rengine ve özellikle her kozalağın içinde bulunan tohumlarının sayısına göre birbirinden ayırt edilir.Çesitleri ve kullanıldığı yerler: Sıcak iklimlerde ve korunmuş alanlarda ağaç gibi büyümesine karşılık, soğuk bölgelerde çalı manzarasındadırlar. Genel olarak odunu yumuşak ve dayanıklıdır. Kurşun kalem yapılır. Kerestesi de demiryolu traversi olarak kullanılır. Bütün Kuzey Yarımküre’de yetişen 60 türü vardır. Memleketimizde 8 ardıç türü yetişmekte olup önemlileri şunlardır:- Katran ardıcı (Juniperus oxycedrus): Trakya ve Anadolu’da yaygındır. Çalı veya küçük bir ağaç şeklindedir. Yaprakları üçlü ve batıcıdır. Kozalakları kırmızımsı olup iki tohumludur. Dallarından elde edilen katranı cilt hastalıklarında kullanılır.- Adi ardıç (Juniperus communis): Memleketimizde Trakya bölgesinde tesadüf edilen çalımsı veya küçük agaçlardandır, yaprakları batıcıdır. Kozalakları mavimsi siyah renkli, üç tohumludur. İdrar söktürücü olarak kullanılır.- Bodur ardıç (Juniperus nana): Memleketimiz dağlarında, özellikle Kuzey Anadolu dağlarında geniş topluluklar meydana getirir. Kozalakları mavimsi siyah renklidir. Yenir ve idrar söktürücü özelliktedir.- Kokar ardıç (Juniperus foetidissima): Doğu Akdeniz Bölgesi ağacıdır. Memleketimizin dağlık yerlerinde yetişir. Sürgünleri dört köşeli, kozalakları mavimsi siyah renkli, 1-2 tohumludur. Yapraklar ezildiği zaman fena kokular çıkarır.- Yüksek ardıç (Juniperus excelsa): Memleketimizin dağlık bölgelerinde yetişir. Sürgünleri dört köşeli değildir. Kozalakları mavimsi siyah renkli, 4-6 tohumludur.- Finike ardıcı (Juniperus phoenicea): Batı ve Güney Anadolu’da yetişen çalımsı, bodur ağaçlardandır. Kozalakları kızılımsı kahverengi, 4-9 tohumludur.


Armut

( pirus communis ) :Gülgillerden; çiçekleri beyaz bir ağacın meyvesidir. Armut; suluca yumuşak tatlı ve küçük çekirdeklidir. Rengi sarı ile yeşil arasında değişir. Ankara, Mustabey, Çengel, Kumla, Bey olmak üzere birçok çeşidi vardır.Kullanildigi yerler: Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. İdrarı bollaştırır. Böbrek kum ve taşlarının dökülmesine yardım eder. Yüksek tansiyonu düşürür. Kanı temizler bütün salgı bezlerinin normal çalışmasını sağlar. Kansızlığı giderir, kabızlığı önler. Sinirleri yatıştırır. Zihni yorgunluğu giderir. Susuzluğu keser. Tükürük ifrazatını artırır. Hamilelerin kusmalarını azaltır. Hazımsızlığı giderir. Mafsal kireçlenmesi, nikris ve romatizmada faydalıdır. Şeker hastaları da yiyebilir. Midesi zayıf olanların kompostosunu içmeleri tavsiye edilir. Yemeklerden önce yenecek olursa daha faydalı olur.


Arpa

( hordeum vulgare ) :Buğdaygillerden; taneleri ekmek ve bira yapmakta kullanılan bir bitkidir. Hayvan yemi olarak da verilir. Nişastası boldur. Kavrulup kahveye de karıştırılır.Kullanildigi yerler: İdrar söktürür. Mesane ve idrar yollarındaki iltihapları temizler. Böbrek ve kum taşlarının dökülmesine yardım eder. Prostat büyümesini önler. Asabi kusmaları durdurur. Boğaz ve yarımbaş ağrılarını dindirir. Dil iltihaplarını giderir. Temriye ve mayasılda haricen kullanılır.


Aslanağazı

(Kurtagzı, Tavşandudağı, Anthirinum, Linaire, Muflier) :Türlü renklerde yetişen güzel görünümlü bir bitkidir. Kokusuzdur. Daha ziyade süs bitkisi olarak kullanılır.Kullanildigi yerler: Balgam söktürür. Bronşitte rahatlık verir.

Acı ağaç

Sedefotugillerden; 2-3 metre boyunda küçük bir bitkidir. İnce kabuklarının üzerinde sarı benekler vardır. Çiçekleri kırmızıdır. Sıcak ülkelerde yetişir. Bu ülkelerde acı ağaç kabuklarından yapılan kaplardan su içenlerin kuvvetleneceğine inanılır. Hekimlikte; kökü, kabuğu ve odunu kullanılır. Etkili maddesi "Quassine"dir. Çok acıdır

27 Eylül 2007 Perşembe

Baharatlar 7 ana grupta incelenir:

Baharatlar 7 ana grupta incelenir:

1. Köklerinden faydalanılanlar : Kara turp, kırmızı turp gibi.
2. Gövdelerinden faydalanılanlar : Zencefil, tarçın gibi.
3. Yapraklarından faydalanılanlar : Nane, kekik, merzengüş, maydanoz, defne gibi.
4. Soğan yapısında olanlar : Mutfak soğanı, sarmısak gibi.
5. Çiçeklerinden faydalanılanlar : Karanfil gibi.
6. Meyvelerinden faydalanılanlar : Kimyon, anason, karabiber, kırmızı biber, vanilya gibi.
7. Tohumlarından faydalanılanlar : Hardal, küçük Hindistan cevizi gibi.

Anason: Haziran-ağustos aylarında, beyaz renkli çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde, bir senelik bitkidir. Gövdesi dik, silindir biçiminde, içi boş, çok dallı, tüylü ve üstü çizgilidir. Alt yaprakları uzun saplı, oval veya kalb biçimindedir. Çiçekler bileşik şemsiyelerde toplanmışlardır. Meyveleri armut şeklinde küçük, üzeri tüylü, yeşilimsi sarı renklidir. Başta Ege bölgesi olmak üzere bütün Anadolu’da bahçelerde yetiştirilir. Kültür anasonunun vatanının Anadolu olduğu tahmin edilmektedir. Meyvalarında nişasta, müsilaj, sabit ve uçucu yağ bulunmaktadır. Uçucu yağ miktarları bitkinin cinsine ve yetiştiği yerin şartlarına bağlıdır. Uçucu yağın % 80-90’ı anetoldür. Anetol, zehir etkili fakat bu etkisi çok olmayan bir maddedir. Meyvelerinden su buharı distilasyonu ile elde edilen anason yağı, hemen hemen renksiz ve karakteristik kokuludur. Anason tıpta midevi, bağırsak gazlarının teşekkülünü önleyici, hazmı kolaylaştırıcı ve göğüs yumuşatıcı olarak kullanılır. Ayrıca nefes darlığı, öksürük ve kalb çarpıntısı rahatsızlıklarında da etkilidir. Anason yüksek dozda alındığında baş ağrısı, uyuşukluk, görme zorluğu yapar. Daimi kullananlarda anisizm hastalığına sebeb olur. Bilhassa çocuklara uyku vermede, midede teşekkül eden gazları gidermede çok faydalıdır. Bebekler için bir çay kaşığı tohum bir bardak suya olmak üzere çay olarak hazırlanır. Yemeklerden önce veya süte katılarak bir kaç çay kaşığı verilir. Büyükler % 1-2’lik çayını günde 2-3 bardak alabilir. Kullanılan kısmı, meyvaları ve yapraklarıdır. Meyveleri tamamen olgunlaştıktan sonra toplanır ve gölgede kurutulur

Sayfa Bası Ana Sayfa

Çörekotu: Haziran-temmuz ayları arasında yeşille karışık açık mâvi renkli çiçekler açan, 20-40 cm boyunda bir senelik, otsu bir bitkidir. Yol kenarları ve bilhassa ekin tarlaları içinde bulunur. Gövde dik ve kısa tüylüdür. Yaprakların alttakileri saplı, üsttekileri sapsızdır. Çiçekler uzun saplı ve tek tektir. Taç yaprakları iki loplu ve bal özü bezleri taşıyan 8 tâne küçük parça hâlindedir. Meyveleri çok tohumlu olup, tohumlar siyah renkli ve oval şekillidir. Güney Avrupa, Balkan memleketleri, Kuzey Afrika, Türkiye ve Hindistan’da yetiştirilmektedir. Bitkinin kullanılan kısımları tohumlarıdır. Tohumları tamâmen olgunlaştıktan sonra toplanır ve güneşte kurutulur. Çörekotu tohumlarında uçucu ve sabit yağ, tanen, şekerler, glikozit bünyeli bir saponin ve alkaloitler bulunmuştur. Tohumları gaz söktürücü, uyarıcı ve idrar söktürücü olarak kullanılmaktadır. Güzel kokusu sebebiyle müshil ilâçlarının içine ilâve edilen iyi bir lezzet ve koku değiştiricidir. Çörekotunun Anadolu’da bulunan ve aynı şekilde kullanılan diğer türleri şunlardır:

Şam çörekotu (Nigella damascena): Yaprakları parçalıdır. Çiçekleri tek ve üst yapraklar tarafından örtülmüş durumdadır. Parlak mâvi çiçeklidir.

Kır çörek otu (Nigella arvensis): 10-30 cm yüksekliğinde mâvi çiçeklidir. Yaprakları sivri parçalıdır. Tohumları kurt düşürücü olarak da kullanılır.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Defne: 6-18 m yüksekliğinde, yuvarlak tepeli ve sık dallı bir ağaç veya ağaçtır. Almaşık sapın iki yanında karşılıklı değil de aralıklı olarak bir sağda, bir solda bitmiş yapraklar şeklinde dizilmiş, 7.5-10 cm uzunluğundaki yapraklar oval biçimli, donuk renkli derimsi ve sert kenarları da genellikle dalgalıdır. Bitkinin sarımsı veya yeşilimsi beyaz renkte küçük çiçekleri, olgunlaştığında rengi koyu mora dönen tek tohumlu, etli meyveleri vardır. Bitkinin kullanılan kısmı yaprak ve meyveleridir. Yaprakları uçucu yağ yönünden zengindir. Baharat olarak kullanılır. Defne meyvelerinde de uçucu yağ ve diğer yağlar, acı maddeler bulunur. Meyveleri midevî ve sinir ağrılarına karşı kullanılır. Meyve yapraklarından elde edilen yağ cildi tahriş edici merhemlerin içine konur. Aynı maksat için veteriner hekimlikte de, bundan başka sabun ve şampuanlara koku vermek için de kullanılır.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Hardal: 0,2-1,5 m boylarında beyaz veya sarı çiçekli, yıllık otsu bitkilerdir. 10 kadar türü vardır. Türlerinin çoğu Akdeniz çevresi memleketlerinde yetişir. Hardalın beyaz hardal otu, siyah hardal otu, yabanî hardal olmak üzere değişik türleri vardır.

Siyah hardal otu (Sinapis nigra): 1-1,5 m boyunda, bir yıllık sarı çiçekli otsu bir bitkidir. Yaprakları saplıdır. Meyveleri 1-3 cm uzunlukta 2-3 mm genişlikte, sap üzerine yatık, tüysüz, hemen hemen dört köşeli, kısa sivri uçludur. Yassı ve köşeli olan meyvelerinde tohumların bulunduğu yerler şişkindir. Tohumlar kırmızımsı siyah renktedir. Bitkinin Orta Avrupa, Anadolu ve İran’da kültürü yapılır.

Kullanılan kısımları tohumları ve tohumlarından elde edilen yağıdır. Bitkinin yaprakları dökülmeye başladığında meyve salkımları toplanır. Bunlar 15 gün kadar gölgede kurutulduktan sonra tohumları alınır. Hardal tohumlarında müsilaj, yağ, sinapin, sinigrin isimli glikozit ve mirozinaz fermenti vardır. Çok eskiden beri tıpta kullanılmaktadır. Dâhilen hardal tohumu unu az dozlarda midevî, yatıştırıcı ve tarçınla karıştırılırsa iyi bir iştah açıcıdır. Hâricen yakı, lapa veya banyo hâlinde romatizma ve bronşitte mevzii tahriş yapmak için kullanılır. Hardal yağı cildi tahriş eder, onun için sürüldüğü yer kızarır. Hafif antiseptiktir. Dumanı öksürük ve gözyaşı getirir. En fazla baharat olarak kullanılır. Deriyi tahriş edip, kızarttığından iç organlardaki kanı dışarıya toplar. Zehirlenmelerde kusturucu etkisinden faydalanılır. Hardal yakıları bir saatten fazla tutulmamalıdır. Aksi halde yılancığa benzer büyük şişler meydana gelir. Yakılar ılık suda ısıtılır. Sıcak su fermentleri tahrip eder. Hardal yakısı, hardal tozunun kâğıt üzerine yapıştırılması suretiyle elde olunur. Kullanılacağı zaman ılık suda ıslatılarak hardallı tarafı deriye gelecek şekilde kullanılır.

Beyaz hardal otu (Sinapis alba): Beyaz çiçekli hardal otudur. Vatanı Akdeniz çevresi memleketleridir. Orta Avrupa ve Kuzey Amerika’da da kültürü yapılır. Önemli bir yağ bitkisidir.

Beyaz hardal otunun sarı-kırmızı veya beyaz renkteki olgun tohumlarından hardal yağı elde edilir. Kullanılışı siyah hardal otu ile aynıdır.

Yabani hardal (Sinapis arvensis): 20-60 cm yüksekliğinde, memleketimizde tarla ve nadaslarda, yol kenarlarında yetişen bir tarla otudur.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Hindistancevizi: Srilanka, Malezya ve Afrika ülkelerinde yetiştirilir. Baharat olarak kullanılan, bilinen Hindistancevizi meyvesinden farklıdır. Küçük hindistancevizi olarak anılır fakat tamâmen farklı olan bir bitkidir. Tropik bölgelerde (Moluk Adaları) yetişir. Yaz ve kış yeşil olur. 10 m yüksekliğindedir. Avrupalılar buna muskatcevizi de derler. Çünkü Avrupa’ya eskiden Arabistan limanlarından Muskat’tan gönderilirdi. Tohumları tıpta kullanılır. Meyveleri kapsül biçimdedir. Her kapsül irice bir tohum ihtivâ eder. Tohumun içinde “arillus” denilen ağsı bir örtü vardır. Tohumları ve etli olan aril denilen kısmı kullanılır. Tohumları miristisin, uçucu yağ, nişasta ihtivâ eder. Aromatik kokusundan dolayı bâzı ilaçların bileşimine girer. Sindirim kolaylaştırıcı ve gaz söktürücü etkisi vardır. Bu sebeple bilhassa küçük çocuklara verilir. Etli kısmı da aromatik kokuludur. Yüksek dozları zehirlidir. Türkiye'de yılda 1500 ton civarında tüketilir. Tatlı ve pastacılarda yoğun olarak kullanılır.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Karabiber: Hindistan, Brezilya, Singapur, Malezya, endonozya ve Vietnamda yetiştiriliyor. Adana ciarında deneme üretimleri yapıldı, fakat başarılı sonuç alınamadı. Ülkemizin iklimi Karabiber yetiştirilmesini müsait değil. Karabiberin, Salvak, Malabar ve Beyaz Karabiber olmak üzere üç çeşidi var. Bunlardan Salavak, biraz çekildiği zaman esmer, Malabar açık giri ve Beyaz Karabiber ise süt beyazı renginde oluyor. Karabiber, başta kebap ve köfteler olmak üzere, birçok yemekte kullanılıyor. Karabiberin ülkemizdeki yıllık tüketimi 3 bin ton civarında.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Karanfil: 10-20 m yüksekliğinde, yaprak dökmeyen ağaçlardan elde edilir. Vatanı, tropik Asya (Moluk Adaları, Zengîbar) dır. Karanfil bildiğimiz süs karanfil çiçeğinden farklıdır. Yaz kış yeşil kalan yaprakları, meşin gibi serttir. Çiçekleri pembedir ve kiraz çiçekleri gibi demet hâlinde bulunurlar. Bu çiçeklerin kurutulmuş tomurcukları “karanfil” adını alır. Kurutulmuş tomurcuklar, 10 mm boyunda, çiviye benzer şekilde, ovaryumu hafif dört köşeli, dört taç ve çanak yaprağından meydana gelmiş olup, kırmızı-kahverenklidir. Çiçek sapları da karanfil adıyla satılmakta ise de ikinci kalite ürün sayılmaktadır. Karanfile koku ve lezzetini veren “eugenol” adındaki bir uçucu yağdır. Kurutulmuş tomurcuklar ezilip subuharı distilasyonuna tâbi tutulursa % 14-20 kadar karanfil esansı denilen uçucu yağ elde edilir. Bu uçucu yağda % 80-90 kadar eugenol ve %3 kadar da asetil eugenol bulunur. Eugenol, hoş kokulu, kuvvetli antiseptik ve analjezik bir maddedir. Karanfil çok eski çağlardan beri baharat olarak kullanılmaktadır. Eskiden saraylarda konuşacak kimseler, nefesleri güzel koksun diye karanfil kullanırlardı. Tıpta, diş hekimliğinde, diş tedâvisinde ağrı kesici ve antiseptik olarak kullanılır. Gaz söktürücü bir etkisi de vardır. Diş macunlarının terkibine girer. Pasta ve şekercilikte, parfümeride ve sabun sanâyiinde kullanılır. Ayrıca eugenol vanilin eldesinde kullanılan başlıca maddelerden biridir. Bugün karanfilin en çok yetiştirildiği ve ihraç edildiği ülkelerin başında Zengibar ve Madagaskar gelir.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Kekik: Mayıs-eylül ayları arasında çiçek açan çok yıllık, çok dallı, odunsu ve küçük çalımsı bir bitkidir. Yol kenarlarında kurak bölgelerde, bilhassa dağlık yerlerde çok rastlanır. Tabanda odunlaşmış bir gövdesi, ince dört köşeli ve kırmızımsı renkli dalları vardır. Yaprakları 1 cm kadar uzunlukta, oval, sapsız veya kısa saplıdır. Yapraklarda, uçucu yağ depo eden salgı tüyleri bulunur. Çiçekler küçük, iki veya çok çiçekli pembemsi, mor-beyaz veya kırmızı renklerde, dalların uçlarında küresel durumlar teşkil ederler. Çanak ve taç yaprakları tüpsü ve lopludur. Anadolu’da oldukça yayılmış olup, birçok varyeteleri de vardır. Memleketimizde 37 kekik türü bulunmaktadır. Halk arasında kekiğe benzeyen mercan köşk veya merzengüş (origanum) türleri; İstanbul kekiği, İzmir kekiği gibi adlarla kekik yerine kullanılmaktadır. Kekiğin sarımsı renkte bir uçucu yağı vardır. Bu yağda önemli olan ve kokusunu veren thymol bulunur. Kekik, çay hâlinde mide ağrılarına karşı, dolaşım uyarıcısı, baharat olarak ve idrar söktürücü olarak kullanılır. Thymol az dozlarda midevî, balgam söktürücü, sinir kuvvetlendirici ve boğaz ağrılarına karşı kullanılır. Yüksek dozlarda ise antiseptik ve kurt düşürücü olarak verilir.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Kimyon: Konya ve Polatlı'da yetiştirilir. Konya'da yetiştirilen, sarımtırak bir renge sahiptir. Çekildiği zaman Polatlı cinsi hafif esmer olur. Sucuk ve köfte yapımında kullanılır. Aromatik yapısı sebebiyle, kıyma ile yapılan yemeklerde tercih edilen bir baharattır.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Kırmızı Pul Biber: Güneydoğu illerinde, en çok Gaziantep ve ıslahiye'de üretiliyor. Biberin yüzde 60'ı Islahiye'de üretilir. Fakat buna Maraş biberi denir. Kırmızı Biber, kurutulup, taş değirmende kalın bir şekilde öğütülür. Yıllık 10 bin ton tüketiliyor.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Köfte Baharı: Bu baharat, değişik baharatların belirli ölçülerde karıştırılıp eöğütülmesinden elde edilen bir karışım. Ana maddesi kişniş. Karabiber, Tatlı Kırmızı Biber, az miktarda Karanfil, Defne yaprağı ve Kekik'ten oluşuyor.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Susam: Bir metre boyunda, yağ veren bir yıllık otsu bir bitkidir. Başlıca Hindistan, Çin ve Sudan’da yetişir. Bitkinin alt yaprakları karşılıklı ve loblu, üst yapraklar tam ve mızrak şeklindedir. Çiçekler beyaz veya pembe olup, yaprakların koltuğunda salkım durumunda toplanmışlardır. Meyveleri 2-3 cm boyunda, uzun, prizmatik ve çok tohumlu bir kapsüldür. Susam, sıcağı çok sever. Isı miktarı fazla olan yerlerde tohum verimi ve yağ oranı artar. Orta derecede ağır ve humuslu topraklarda iyi yetişir. Tohumlarından % 50 civârında yağ elde edilir. Yağı hemen hemen kokusuz ve soluk renklidir. Yemek yağı olarak kullanılır. Tedâvide müshil etkilidir. Kabukları soyulmuş susam tohumlarının ezilmesiyle tahin elde edilir. Bu da tahin helvası yapımında kullanılır. Ayrıca susam tohumları simit ve pastaların üzerine konur.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Sumak: Güneydoğu Anadolu'da yetişen, çalı gurubundan, bodur bir ağacın yapraklarının kurutulup toz haline getirilmesiyle elde edilir. Yaprakları tanen, şekerler ve sarı renkli boya maddeleri taşırlar. Kabız edici, kan kesici, antiseptik etkili olup, ayrıca yünlü kumaşların boyanmasında kullanılır. Boğaz ve diş etleri hastalıklarında da gargara hâlinde kullanılır. Sumağın, sarı çiçeklerinin taç yaprakları ve meyvelerinde oldukça keskin ekşi bir lezzet vardır. Güneydoğu'ya has "ezme" ve çeşitli yörelerde yapılan mantı ile birlikte yenilir.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Tarçın: Vatanı Güney ve Güneydoğu Asya olan, yaprak dökmeyen aromatik kokulu ağaçtan elde edilir. Önemli olan iki tür tarçın en çok kullanılmaktadır.

Çin tarçını (Cinnamamum cassia): Güneydoğu Çin’de yetiştirilen bir türdür. 10-12 m yüksekliğinde kışın yapraklarını dökmeyen bir ağaçtır. Esas ağacın kurutulmuş kabukları kullanılır. Kabukların dış kısmında mantar tabakası bulunur ve grimsi renklidir. Kokusu kuvvetli ve özel, tadı tatlımsı ve yakıcıdır. Tanen ve uçucu yağ taşır. Baharat olarak kullanılır. Meyveleri de baharatlı lezzetli ve tarçın kokuludur Tarçın yerine kullanılır.

Seylan tarçını(Cinnamomum seylanicum): Kışın yapraklarını dökmeyen küçük bir ağaçtır. Hindistan ve Doğu Hint Adalarında yetişir. Kabukları kahverenkli, boru şeklinde iç içe geçmiş ve mantar tabakası yoktur. Özel kokulu ve tatlımsı baharlı, lezzetlidir. Tanen ve uçucu yağ taşır. Kabız, gaz söktürücü ve antiseptik etkisi vardır. Baharat ve koku verici olarak kullanılır.

Tarçın esansı: Seylan tarçınının kabuklarından elde edilen bir uçucu yağdır. Kuvvetli tarçın kokuludur. Gıdâ ve parfümeri sanâyinde koku verici olarak kullanılır.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Tatlı Toz Biber: Hiç acısı olmayanı, Geyve'de, Osmangazi civarında üretiliyor. Tatlı Kırmızı Biberi'in kurutulup öğütülmesiyle elde ediliyor. Ayrıca, acı olan cinsi ise Karacabiy, Kemalpaşa ve İnegöl'de yetiştiriliyor.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Vanilya: Birçok tropikal ülkelerde yetiştirilen, tırmanıcı gövdeli bitkilerdir. Vatanı Meksika, Madagaskar, Java ve Antillerdir. Bitkinin yaprakları sapsız, yassı ve etlidir. Meyveleri 15-20 cm uzunlukta, yassı, iki uca doğru incelmiş, parlak siyahımsı renkli bir kapsüldür. Kokusu özel ve tadı acıdır. Yeşilken toplanıp, sonra suda haşlandıktan sonra kurutulan meyveleri kullanılır. Özel kokulu vanilin maddesi ancak fermentatif bir kurutma sonucunda meydana gelmektedir. Vanilin meyveden glikosit ile bağlı durumdadır. Ancak böyle bir kurutma esnâsındaki mayalanma ile serbest hâle geçmektedir. Mîde ve sinir sistemini uyarıcı etkilere sâhiptir. Koku verici olarak gıdâ sanâyiinde kullanılmaktadır.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Yenibahar: Batı'da "Jameika Biberi" olarak da bilinir. Başta Jameika olnak üzere, Maksika ve Malezya'da yetiştirilen Yenibahar, "Pimento Officinalis" adlı bitkinin, olgunlaşmamış meyvelerinden elde edilir. Özellikle köftelerde kullanılıyor. Yılda 500 ton tüketiliyor.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Zencefil: 100 cm boyunda kamış görünüşünde çok yıllık otsu bir bitkidir. Yapraklar mızrak şeklinde sivri uçlu ve tarçın kokuludur. Çiçekler sarı renkli ve çoğu bir arada bulunurlar. Zencefilin vatanı Güney Asya olmakla berâber Hindistan, Batı Afrika gibi birçok tropik bölgelerde ekimi yapılır. Memleketimizde ancak seralarda yetiştirilir. Nemli iklimi ve sulak yerleri sever. Bitkinin kökleri nişasta, reçine ve uçucu yağlar taşır. Kökler yassı ve grimsi renklidir. Kuvvetli kokulu ve biraz acımsı lezzetlidir. Baharat olarak kullanılır. Zencefil yağının hazmı kolaylaştırıcı tesiri vardır. Ayrıca yatıştırıcı ve gaz söktürücü etkiye sâhiptir.

Sayfa Bası Ana Sayfa

Baharatlar, çiçek, yaprak veya kabukları kurutularak, dört mevsim lezzet ve şifa dağıtıyor. Bazen bir çiçeğin, bazen dev bir ağaç kabuğunun, bazen de bir orkide soğanının adı olan baharatlar, insanoğlunun çok eskilerden beri değişik amaçlarla kullandığı bitkilerdir.
Baharatın ilk kullanıldığı yer olarak, Uzak Doğu kabul edilir. Avrupa'da ilk tanınan baharatlar ise, Hint Karabiberidir. O yıllarda, birşeyin pahalı olduğunu ifade etmek için, "Karabiber gibi pahalı" denildiği de kayıtlarda yer almaktadır. Avrupalı'larca yağ ve merhem yapımında kullanılan tarçın, Hindistan ve Seylan gibi ülkelerden, kervanlarla İskenderiye'ye kadar getiriliyordu. Öyle ki, bir zamanlar tarçının, Arabistan'da yetiştirildiği zannediliyordu. İlk çağdan beri Çin ve Hindistan'da kullanılan zencefilin, Hindistan'dan geldiğini bilmeyen Dioskorides ve Plinius'a göre, bu baharat Yunanlılar'a Persliler tarafından tanıtıldı. Zencefil, Romalı'ların besin maddelerinde büyük rol oynamıştı.
Zencefilin Ortaçağ Avrupası'nda kullanımı, karabiber kadar yaygındı ve onun gibi pahalıydı. İlaç ve boya olarak kullanılan, Keşmir, İran ve Frigya'dan gelen safran, Romalılar tarafından biliniyor ve kullanılıyordu.
Baharatın Bizans İmparatorluğu yoluyla Avrupa'ya geçmesi, 9. yüzyıldan itibaren engellendi. Ama çok miktarda tüketilen etin muhafazası için, baharata duyulan ihtiyaç ve onun güzel tadı, zengin sınıflarına baharatı unutturamadı.
Baharatın yıldızı Avrupa'da yeniden parladı ve safran, Fransa ile İtalya'da ekilmeye başladı. Doğu Akdeniz limanları (İskenderiye) Avrupalı tüccarlara yeniden açılınca, Venedikli'ler Avrupa piyasasında hemen hemen bir tekel kurdular.
Orta çağın sonunda, Avrupa'da baharat tutkusu, aşırı derecede çoğalmıştı. Şatafatlı ziyafetlerde baharatlı yemekler yapmak modaydı. Alabildiğine zenginleşmiş olan baharat tüccarları, Floransa'da bu işi sanat haline getirdiler ve 19. yüzyılın başında 288 çeşit baharat sattılar. Venedik'in tekelinden kurtulmak için baharat sağlamaya çalışmak, büyük coğrafi keşiflerin önemli sebeplerinden biri oldu. 16. ve 17. yüzyıllarda, Portekiz, İspanya, İngiltere, Fransa ve Hollanda gibi sömürgeci ülkeler, baharat ticaretinde sıkı bir yarışa girdiler.
İbni Sina'nın bahsettiği, Hindistanceveze ve Meksike vanilyası, 16. yüzyılın başında Avrupa'ya geldi. Atlantik limanlarına büyük miktarda gelen baharatlara, sayısız iyileştirici nitelikler atfediliyordu. 1560 yılına kadar, baharatın fiyatı Lizbon'da sürekli bir artış gösterdi. Bundan sonraki iki yüzyıl boyunca da, baharat sürekli değeri artan bir ürün oldu. Baharat yetiştiren yerlerin artması ve de yemek zevkinin değişmesi, 19. yüzyılın başlarında baharatın ticari önemini biraz olsun azalttı.
Baharat Anadolu'ya Afrika ülkelerinden yine kervanlarla getiriliyordu. Develerle güney illerimize gelen baharatlar, daha sonra oradan diğer illere ve İstanbul'a gönderiliyordu. Baharat çeşitlerinin Uzakdoğu'da da yetiştirilmeye başlamasıyla, buradan denizyoluyla İskenderun'a getirildi.
Hem getirilmesinin zor olması, hem de ekonomik olmaması sebebiyle, zamanla birçok baharat da yurdumuz topraklarında yetiştirilmeye başladı. Fakat, Karabiber, Hindistancevizi gibi, iklim şartlarının müsait olmaması sebebiyle yetiştirilemeyen 5-6 çeşit halihazırda ülkemize başka yerlerden getiriliyor.
Baharatı günümüzde en çok Hintli'ler kullanıyor. Bunun yanısıra, Avrupa ve Amerika'da da baharat kullanımı çok yaygın. Bilhassa italyan ve Fransız mutfaklarında baharatın büyük bir önemi var. Türkiye de, en çok baharat kullanan ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle Güneydoğu illerimizde, acı biber tüketimi bir hayli fazla.

Safran-Krokus / Saffron / Crocus sativus)

Safran-Krokus / Saffron / Crocus sativus)

Eylül-ekim ayları arasında, mor renkli ve hoş kokulu çiçekler açan 15-30 cm boylarında, soğanlı, otsu bir bitki. Etli ve yuvarlak 2-3 cm çapında bir soğanı vardır. Üretimi de bu soğanlarla yapilir. Yapraklar uzun, dar ve ortası beyaz çiçeklidir. Yapraklar çiçeklerden sonra meydana gelir. Çiçekler 6 parçalı, erkek organları 3 tâne, dişi organın kapsül kismi olan stigmaları turuncu renklidir. Safran, Hititler döneminden beri Anadolu’da bilinmekte ve ilâç olarak kullanılmaktadır. Grekler döneminde de Bati Anadolu’da oldukça ticâreti yapılmıştır. Osmanlılar döneminde de önemini koruyan bir ihraç ürünü olmuştur. Daha önceleri Urca, Mardin, Kastamonu, Ankara, İstanbul’da kültürü yapılmaktaydı. Fakat bugün sadece Kastamonu’nun birkaç köyünde üretimi yapılabilmektedir.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Kastamonu-Safranbolu’da yer yetiştirilir.

: (Mastixpistazie / Lentisque / Mastic tree / Pistacia lentiscus)

Nisan-mayıs ayları arasında, yeşilimsi renkte çiçekler açan 1-3 m yüksekliğinde, sık dallı, çalı görünüşünde ve kışın yapraklarını dökmeyen ağaçlar. Mesteki sakızı olarak da bilinir. Gövdeleri dik ve silindir biçiminde olup, sağlamdır. Kabukları esmer renkli ve reçine kanalları ihtiva eder. Meyveleri ufak, yuvarlak ve kırmızımsı siyah renklidir.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Batı ve Güney Anadolu.

: (Salep / Çayırotu / Çemçiçegi / Orchis / Tuber salep )

Orchis, Ophyris, Serapias, Platanthera, Dactylorhiza vs. cinslerine âit türlerin yumrularına verilen ad. Bu bitkilerin toprak altında iki yumrusu bulunur. Bunlardan biri ana yumrudur ve o senenin gövdesini verir. Diğeriyse gençtir (hemşire veya kardeş yumru) ve gelecek yılın yumrusunu verir. Salep elde edilen türlerin hepsi yumruludur. Salep daha çok kireçli toprakları sever. Ormanlık bölgelerde yetişen saleplerin yumrusu iri olur. Çayırlarda yetişen saleplerin yumrusu ise daha zayıftır. Anadolu’da salep genellikle Orchis ve Ophyrus türlerinden elde edilir.

Salep eldesi: Bitki çiçekteyken, toprak altındaki yumruları toplanır. Yalnız yan yumru alınır, gövdeyi taşıyan ana yumru genellikle alınmaz. Fakat her ikisi de kulanilabilir. Yumrular kremsi, yumurta seklinde veya çatalsıdır. Toplanan yumrular suyla yıkanarak temizlenir, ipe dizilir ve su veya sütle kaynatılır, sonra açık havada kurutulur. Kurutulan yumrular dövülerek toz edilir. Elde edilen bu toz kullanılacak hâle gelmiş olan salebi verir.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Çoğunlukla Bati, Güneybatı, Güney ve Kuzey Anadolu olmakla beraber Anadolu’nun birçok yerinde yetişir.

: (Brassica rapa var / Brassica napus / Turnip / Navet)

Turgiller familyasından, toprak altında şişkin bir yumru yapan, topaç biçiminde etli ve tatlı yumrusu iki yıllık bir bitkidir. Yapraklari parçalı ve tüylü, çiçekleri saridir. Yurdumuzda yuvarlak ve kökü basık olanlar makbuldür. Terkibinde B vitamini ve madeni maddeler vardır.

(Kalanga / Santalum album / Santalwood / Santal de mysore)

Sandalgiller familyasından, küçük boylu bir ağaçtır. Hindistan ve Malakka’nın dağlık bölgelerinde yetişir. Yaprak dökmez. Yapraklari karşılıklıdır. Çiçekleri sarımtırak kırmızıdır. Meyveleri kiraz büyüklüğünde olup, siyah renklidir. Odunu (Lignum santali) sarımtırak renktedir ve kokuludur. Bu odundan, uçucu bir yağ olan, (Oleum santal / Santal esansı) çıkartılır.

: (Stechwinde / Sarsaparille / Salsepareille / Sarsaparilla / Smilax aspera / Smilax)

Ağustos-eylül ayları arasında, beyazımsı-sarı renkli çiçekler açan, tırmanıcı, dikenli ve iki evcikle bir bitkidir. Yapraklar saplı ve kisin dökülmez. Kala seklinde ve tam kenarlıdır. Çiçekler yaprakların koltuğunda küçük semsiye durumunda, 5-10 çiçeklidir. Meyveleri kırmızımsı, yuvarlak, 1 cm kadar çapta ve 1-3 tohumludur. Öz dikeni adıyla bilinir.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Marmara, Batı ve Güney Anadolu.

: (Aloe / Aloès / Aloe)

Kurak bölgelerde yetişen, çok yıllık, Yaprakları dikenli, bal özsulu (sukulent) bitkilerdir. Öd ağacı olarak da bilinir. Daha çok Afrika, Suriye, Arabistan ve Güney Avrupa’da yayılış gösterir. Buna karşılık ılıman bölgelerde, park ve bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir. Memleketimizin Güneybatı kesiminde de Romalılar döneminde kültürden kalmış, yabanileşmiş türü yetişmektedir. Bitkinin yaprakları birer rozet görünümünde, topraktan yayvan bir şekille çıkarak yukarı doğru bükülürler. Çiçek durumu dik ve sık bir salkımdır. Çiçekleri sarı veya kırmızıdır.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Güneybatı Anadolu (Demre).

Sarımsak: (Knoblauch / Ail / Garlic / Tüm / Allium sativum)

Temmuz-Agustos aylari arasinda beyaz veya pembemsi renkli çiçekler açan, 20-100 cm boylarinda çok yillik otsu bir bitki. Sarimsak diye de tâbir edilir. Vatani Orta Asya’dir. Toprak altinda büyükçe bir sogani bulunur. Yapraklari uzun, yassi, buğday yaprağı gibidir. Çiçekler, küre seklinde olup, bir şemsiyeyi andıran dallar ucunda toplanır. Meyveleri siyah renkli tohumlar taşıyan bir kapsüldür. Sarmasak nâdiren tohum verir. Bunun için daha çok soğancıklarla (dişlerle) üretilir. Sarmısağın soğan kısmı beyazımsı renkli olup, soğancık veya dişlerden meydana gelir. Soğancıkların hepsi bir arada ve bir kabuk tarafından sarılmıştır.

Memleketimizde beyaz ve siyah sarmısak yetiştirilmektedir. Tıpta beyaz sarmısak kullanilir.

: (Portulak / Pourpier / Purslane / Portulaca oleraceae)

Çok yaygın ve yabânî olarak bağ ve bahçelerde yetişen, bir yıllık otsu bir bitki. Zirâî önemi pek yoktur. Semizotunun vatani Asya’dır. Gövdeleri toprak üstünde yatık, Yapraklari sapsız ve etli olup, çiçekler sarimsi renklidir. Meyveleri çok tohumludur. Tohumdan yetiştirilebilir. Demir ve C vitamini bakımından zengindir.

(Hopfen / Houblon / Hop / Ömerotu / Mayaotu / Humulus lupulus / Huoblon grimpant)

Temmuz-eylül ayları arasında yeşilimsi-beyaz renkli çiçekler açan, 2-5 m yüksekliginde, sarılıcı gövdeli, iki evcikle otsu bir bitki. Bitkinin gövdeleri ince, tırmanıcı, sarılıcı ve üzeri sert tüylerle örtülüdür. Yapraklar karşılıklı, uzun saplı ve yürek seklindedir. Yaprakların da üst yüzeyleri sert tüylüdür. Erkek çiçekler yeşilimsi sari renklerde ve bileşik salkım durumunda, dişi çiçeklerse yuvarlak kozalaklar hâlinde toplanmışlardır. Dişi çiçeklerin etrâfında brakte ve brakteol denilen geniş, oval taşıyıcı yapraklar ve bunların üzerinde de salgı tüyleri bulunur. Hâlen memleketimizde, Bilecik-Bursa havâlisinde bu dişi çiçek durumlarını elde etmek için geniş çapta ekimi sürdürülmektedir. Bira çiçeği, Maya otu olarak da bilinir.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Kuzey Anadolu, Marmara bölgesi. Ayrica Bilecik ve havâlisinde ekimi yapilir.

: (Sennakassie / Séné / Cassia)

Afrika, Hindistan ve Arabistan’ın yari çöl ve dağlık bölgelerinde yetişen, 50-150 cm boylarında, sari renkli çiçekler açan çali tipinde ağaççıklar. Yapraklar yaprakçık seklinde ikiye parçalanmıştır. Sinamekinin en çok C. acutifolia ve C. angustifolia türleri bilinmekte ve kullanılmaktadır. C.fistulosa türü ise ceviz ağacına benzeyen büyük ağaçlardır. Meyveleri fasulye meyvesi gibi esmer, yeşilimsi veya siyahimsi renklidir. İçlerinde 6-10 kadar tohum bulunur.

Yalancı sinameki (Colutea arborescens) nine de Yapraklari müshil etkiye sâhiptir. İçimi zordur. Tohumları zehirlidir.

(Zwiebel / Olignon / Onion / Basaliye / Allium cepa)

Haziran-ağustos ayları arasında yeşilimsi veya pembemsi renkli çiçekler açan, 30-100 cm boylarında, çok yıllık otsu ve soğanlı bir bitki.

(Gerbersumach / Sumac / Sumac / Somak / Rhus / Rhus coriaria / Tekri)

2-3 m boylarında, kisin yapraklarını döken, çalı tipinde ağaççıklar. Yapraklar 5-10 yaprakçıklara ayrılmıştır. Bunlar oval şekilli ve sapsız, tüylü ve kenarları hafif dişlidir. Çiçekler yeşilimsi renklerde, 20-25 cm konik çiçek durumlarında toplanmışlardır. Meyveleri olgunlukta esmer-kırmızı renkli, küre şekilli, tüylü ve eksi lezzetlidir. Sumağın 150 kadar türü vardır ve birçoğu zehirlidir. Yurdumuzda Derici Sumağı (Rhus coriaria) ve Boyacı Sumağı (Rhus cotnus) doğal olarak yetişir. Kokulu sumak (Rhus aromaticus)’un tentür halindeki idrar tutamama hastalığında faydalıdır.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Ege, Akdeniz bölgesi, Doğu Anadolu.

Kullanıldığı yerler: Susam yağı, safra taslarının düşürülmesinde faydalıdır. Karaciğer hastaliklarinda kullanilir. Kabızlığı giderir. Afrodizyak özelliği vardır. Nefes darlığı ve bronşitte faydalıdır.

Taflan: (Kirschlorbeer / Laurier-Cerise / Cherry laure / Gürcü kirazı / Hine kirazı / Prunus laurocerasus / Mongo / Monguer)

Nisan-mayıs aylarında küçük ve beyaz renkli çiçek açan, rutûbetli ve gölgeli yerlerde yetişen 2-6 m yüksekliginde yaprak dökmeyen ağaçlar. Yapraklar çok kısa saplı, derimsi, tüysüz ve oval şekillidir. Çiçekler 30-35 tânesi bir arada olup, gruplar teşkil ederler. Meyveleri 1 cm çapında kiraz görünüşünde parlak, koyu kırmızı veya olgunlukta siyah renktedir. Avrupa’ya İstanbul’dan yayılmış olup, süs bitkisi olarak yer yetiştirilmektedir. Lâz kirazı, Gürcü kirazı ve Karayemiş olarak da bilinir.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Kuzey Anadolu.

Tatula: (Weichhaariger / Stechapfel / Liseron de Provence / Downy thorn-apple / Boru çiçeği / Şeytan elması / Eşek hıyarı / Dikenli elma / Stramoine / Datura)

20-100 cm yüksekliğinde, dik gövdeli, bir senelik otsu, zehirli bir bitki. Tatula, şeytan elması olarak da bilinir. Yapraklar saplı, büyük, oval, kenarları tam, az girintili veya sivri lopludur. Çiçekler beyaz ve büyüktür. Çanak yaprak uzunsu bir tüp seklinde, tepede 5 lopludur. Taç yapraklar uzun bir huri şeklindedir. Meyveler 3-4 cm boyunda, üzeri dikenli, 4 yarıklı olup çok tohumludur. Dünya üzerinde tespit edilmiş 10 kadar boruçiçeği türünden yalnız iki tanesi memleketimizde bulunmaktadır. Batura stramonium ve D. metel. Organik madde bakımından zengin bos tarlalar, harabeler, hendek ve yol kenarlarında bulunur. Nadiren çiçekleri için bahçelerde yetiştirilmektedir.

: (Dar-i Çin / Cinnamomum / Cinnamon / Cannelier)

(Europaisches / Alpenveilchen / Cyclamen / Sowbread / Domuz turpu / Topalak / Akdiken / Yer somunu / Siklamen)

Kis sonu veya ilkbaharda çiçek açan, 5-15 cm yüksekliginde toprak altında yumruları bulunan çok yıllık ot. Topalak ve yer somunu olarak da bilinir. Toprak altında 1.5-5 cm çapında, yan ve alt kısımlarından kökler çıkan, basık küre şekilli ve az tüylü bir yumrusu vardır. Yaprakların hepsi dipte, uzun saplı, dâireye yakın böbrek biçiminde, üst yüzü yeşilli-beyazlı, alt kismi kırmızı veya morumsu renklidir. Çiçekler tek baslarına, hafif kokulu, pembe veya pembemsi mor renklidir. Taç yaprakları tersine dönmüş 5 parçalı tüp şeklinde, parçalar geniş-oval şekilli, dip kısımları lekeli. Tohumlar çok adette esmer renklidir. Memleketimizde 35 kadar türü vardır.

: (Gartenkresse / Cresson / Garden cress / Lepidum sativum)

20-50 cm boylarında, beyaz veya morumsu renkli çiçekler açan, bir yıllık otsu bitkiler. Meyvelerinin tek tohumlu olmasıyla su teresinden ayrılır. Yabânî olarak bulunmakla berâber, kültürü de yapılmaktadır. Kerteme olarak da bilinir.

Su teresi (Nasturtium officinale): Beyaz çiçekli, parçalı yapraklı, çok yıllık otsu bir bitki. Su kenarlarında yetişir. Özel bir kokusu ve batıcı bir lezzeti vardır. Kardamot adıyla da bilinir.

: (Rettich / Radieschen / Radis / Radish / Hilb / Raphanus / Raphanus sativus)

Sari çiçekli, kültürü yapılan bir yıllık bitkiler. Birçok çeşitleri kökü veya tohumu için yetiştirilir. Salata olarak yenen bir sebzedir.Bitkinin yenen kismi da etli olan kazık kökleridir.

Karaturp (Raphanus sativus var. niger): Kökleri yumruk büyüklüğünde, üzeri siyahımsı kabuklu, içi beyaz renklidir. Hardal esansı ve C vitamini ihtivâ eder. Kökleri salata olarak yenir. İştah açıcı, idrar ve safra söktürücü etkileri vardır.

Kırmızıturp (Raphanus sativus var. radicula): Bu çeşidin kökleri ceviz büyüklüğünde üzeri parlak kırmızı renklidir. Hardal esansı, C vitamini taşır. Salata olarak yenir. Kuvvet verici, iştah açıcı ve balgam söktürücüdür.

Yabanî turp (Raphanus raphanistrum): 20-50 cm boylarında, sarı çiçekli, Anadolu’da yabânî olarak yetişen, tüylü ve otsu bir bitkidir. Kökü ve yapraklari hardal esansı taşır. İştah açıcıdır.

: (Bigarade / Bigaradier / Bitter orange)

1-6 m boylarında, kışın yapraklarını dökmeyen, beyaz renkli çiçekler açan ağaçlar. Yapraklar saplı, derimsi, sivri uçlu, üst yüzü parlak alt yüzü mat yeşil renklidir. Yaprak sapları kanatlıdır. Çiçekler tek veya birkaçı bir arada toplanmış olup, çiçek durumları teşkil ederler. Meyveleri küre seklinde, sarımsı veya hafif yeşilimsi renklerde, 7-15 dilimlidir. Dilimler ekşi, acımsıdır.

Türkiye’de yetiştiği yerler: Akdeniz bölgesi.

Püf Noktaları

Püf Noktaları

Tuz rutubetsiz yerde saklanmalıdır. Tuzluklarınızın içinde 15-20 adet pirinç bulundurursanız rutubeti alır.

Kullanacağınız un beyaz olmalı ve rutubetsiz yerde saklanmalıdır.

Süt taze olmalı ve tercihen inek sütü kullanılmalıdır. Pek çok yumurtalı yemek taze olmayan yumurta ile istenilen lezzette olamazlar.

Tuzsuz tereyağı az az alınıp kullanılmalıdır. Fakat iki - üç kilo kadar tereyağı da su içinde bir süre bozulmadan tazeliğini koruyabilir.

Baharatların bulunduğu yerler, fena kokulu olmamalı, yaş olmayan, havadar, serin ve doğrudan güneş ışığı almayan yerlerde tutulmalı ve yağmur altında bırakılmamalıdır.

Ambalajı açılmış salam, sosis gibi şarküteri ürünlerini buzdolabında 3 gün tutabiliriz. 3 gün içinde tüketilmeyecekse dondurarak bu süreyi 6 aya kadar uzatabiliriz.

Bezelyeleri ayıkladıktan sonra imkanınız varsa hemen pişirin.Çünkü bezelyeler hemen kuruyup sertleşebilir.Bu bezelyeleri bir gün kadar soğuk su içinde bekletirseniz, yeniden dirildiklerini görürsünüz.

Taze nane, dereotu, fesleğen gibi otları bozulmadan saklamak için bu otları ince ince kıyıp porsiyon halinde folyoya sararak derin dondurucuda dondurabilirsiniz. Bunun yanında otları ince ince kıydıktan sonra buz kalıplarına koyup buzlukları su ile doldurarak da dondurabilirsiniz. Ayrıca ince kıyılmış otları kavanozlara koyup sıkıştırdıktan sonra üstüne sirke, kaya tuzu ya da sıvı yağ koyarak buzdolabında bekletebilirsiniz.

Domatesler yemeğe konulurken önceden kaynar suya batırılıp kabukları soyulmalı ve çekirdekleri çıkarılmalıdır.

Kurabiyelerinizin zamanla sertleşmemesi için, kapağı çok iyi kapanan teneke bir kutuda, yanlarına bir iki dilim elma koyarak saklayın. Böylece orada kaldıkları sürece elma gerekli olan nemi sağlar ve kurabiyeleriniz sertleşmeden uzun süre taze kalır.

Ekmeklerin uzun süre dayanması için bir torbaya koyup hava almasını engelleyin. Böylece 5-6 gün bayatlamadan dayanmasını sağlamış olursunuz. Ekmeklerinizi ekmek kutusunda muhafaza etmeyi düşünüyorsanız, küçük bir kabın içine bir miktar tuz koyup ekmek kabınızın bir köşesine yerleştirin. Ekmekleriniz daha geç bayatlamış olur.

Kahvenin zamanla tadı bozulur. Bayat bir kahve ikram sırasında sizi zor durumda bile bırakabilir. Bunu engellemek için kahve kavonozuna 2-3 tane kesme şeker atarsanız, farkı görürsünüz.

Sucukları serin bir yerde asmak yetmez. Zamanla üstleri beyaz bir küf kaplar. Zaman zaman sucukların üstünü, yarıya kestiğiniz bir limonla silin. Küflenmesini önlersiniz.

» Turşulu Ördek
» Portakallı Ördek
» Pilavlı Bıldırcın
» Güveçte bıldırcın
» Domates Çorbası
» Dereotlu Çorba
» Den Çorbası
» Brokoli çorbası
» Breton çorbası
» Börek Çorbası
» Bolu Tarhana Çorbası
» Bıldırcın Şiş
» Bıldırcın Kağıtta
» Bıldırcın Izgara
» Bezelye Çorbası
» Balkabağı çorbası
» Balık Çorbası
» Ayran Çorbası
» Andaloz çorbası

3 Eylül 2007 Pazartesi

ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN KANSER HASTALIKLARININ GENEL DURUMU VE TEDAVİLERİ

ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN KANSER HASTALIKLARININ GENEL DURUMU VE TEDAVİLERİ

Kanserin sıklığı nedir?

Kanser yeni doğmuş bir bebekte de görülebilmekle birlikte yaş ilerlemesine paralel olarak görülme sıklığı artan bir hastalıktır. Doğumdan itibaren 15 yaşına kadar olarak kabul edebileceğimiz çocukluk dönemi boyunca kanser ile karşı karşıya kalma riski yaklaşık 1/500'dür. Ülkemizde çocukluk çağı yaş grubunda her yıl yaklaşık 2000-2500 yeni kanser olgusu beklenmektedir.

Çocuklarda görülen kanserler nelerdir? Erişkinlerden farklı mıdır?

Erişkinlerde görülen tümörlerin büyük çoğunluğunu oluşturan akciğer kanseri, mide ve barsak kanserleri gibi epitelyal kökenli tümörler çocuk yaş grubu tümörlerin sadece %2'lik bir kısmını teşkil eder. Çocuklarda görülen kanserlerin sıklığı aşağıdaki gibidir:

Hastalık

%

Lösemi

33

Lenf Bezi Tümörü

25

Beyin Tümörleri

10

Böbrek Tümörü

7

Sempatik Sinir Tümörleri

6

Kas Tümörleri

6

Kemik Tümörleri

3

Göz İçi Tümörleri

1

Diğer

9



Kanser genetik bir hastalık mıdır ?

Bir hastada kanser gelişimi genellikle tek bir kalıtsal gen bozukluğuna bağlanamamakla birlikte, hücre düzeyinde düşünüldüğünde kanser genetik bir hastalıktır. Her insan hücresi çok karmaşık ve iyi düzenlenmiş bir genetik program ile normal hücre büyümesini ve farklılaşmasını kontrol eder. Bu düzenleyici programın aksaması kontrolsüz hücre büyümesine ve çoğalmasına yol açarak kansere neden olur. Bu programın aksaması kansere neden olan hücrede çevresel faktörlerin de etkisi sonucu, genetik mutasyonların ortaya çıkması ile gerçekleşir. Bu mutasyonlar kanser hastasındaki normal hücrelerde bulunmazlar. Buna karşın kişinin tüm hücrelerinde var olan ve sonraki kuşaklara aktarılabilen genetik bozukluklar da nadir olarak bulunmaktadır.

Çocuklarda kanser nedenleri nelerdir?

Çocuklarda kanser nedenleri şunlardır:

- Kalıtsal faktörler %5

- Sebebi bilinmeyen %15

- Çevresel faktörler %80-X

- Kalıtsal + Çevresel faktörler %X



Bugün için çocukluk çağı kanserlerinde tek başına kalıtsal faktörlerin rolü ancak %5 civarındadır.

Göz içi tümörlerinde bu oran %40 kadardır. Bazı ailelerde menopoz öncesi meme kanseri, beyin tümörleri, kemik tümörleri, akciğer tümörleri, yumuşak doku tümörleri daha sık görülür. Yapılan çalışmalarda bu ailelerin bir kısmında genetik şifreyi kontrol eden genlerde bir bozukluk saptanmıştır. Normalde hücre bölünmesi sırasında genetik şifrede bir bozukluk olursa bu genler aracılığı ile hücre bölünmesi durdurulur ve bozukluk tamir edilirse bölünme devam eder, aksi halde yani bozukluk tamir edilemiyorsa hücre intihara sevk edilir. İşte bu kontrol genleri ile ilgili bir bozukluk varsa kanser gelişme riski artar. Bu tür ailelerde çocukluk yaş grubunda kanser gelişme riski normale göre 20 kat kadar artmıştır. İkiz eşinde lösemi saptanmış ise ve tanı yaşı 5 yaşın altında ise diğer ikizde lösemi gelişme riski 1/5'tir. Özellikle vücut savunma mekanizmalarında bozukluklar olmak üzere bazı nadir kalıtsal hastalıklarda da kanser gelişme riski artmıştır.

Çevresel faktörlere bakacak olursak, erişkinlerdeki gibi örneğin sigara içimi ile akciğer kanseri arasındaki güçlü ilişkiye benzer şekilde çevresel faktör yoktur. Anne veya babanın gebelikten önce maruz kaldıkları bazı ajanlar (alkol, bazı ilaçlar, zirai öldürücüler, kimyasal çözücüler, metal, petrol ve boya ürünleri, saç boyaları) çocuklarda beyin tümörü, lösemi, böbrek tümörü, karaciğer tümörü ve lenfoma gibi hastalıklara yakalanma şansını arttırdığı düşünülmekle birlikte bu ajanların kesin olarak hastalığa yakalanma riskini arttırdığı kanıtlanamamıştır.

Bazı lenfoma türleri ile virüslerin ilişkisi vardır. Örneğin Afrika'da sık olarak görülen Burkitt lenfoma denilen lenfoma türü ile Epstein Bar Virus denen bir DNA virüsü arasında ilişki vardır; bu tümör özellikle çene ve karın bölgesini tutar.

Yüksek gerilim hattına yakın yaşayanlarda kanser sıklığının biraz daha fazla olduğuna dair yayınlar mevcuttur, ancak bu kesin kanıtlanamamıştır. Cep telefonu kullanımının da özellikle beyin tümörü gelişimine katkıda bulunduğu ileri sürülmüş ancak bu da kanıtlanamamıştır.

Radyasyona maruz kalmak bir diğer önemli çevresel faktördür. Gebelik sırasında film çekilmesi halinde bunun vereceği radyasyon dozu ile çocukta kanser gelişme riski yaklaşık 2-5 kat fazladır. Atom bombasının yaptığı radyoaktiviteye maruz kalanlarda da kanser gelişme riski olay bölgesin yakınlığa göre değişir. Çernobil kazasından sonra radyasyona maruz kalınması ile Karadeniz Bölgesinde kanser sıklığında artış olduğu yönünde iddialar vardır. Ülkemizde sağlık verileri yeterli olmadığından ve önceki sıklığını bilmediğimizden bu konuda yorum yapmak zordur. Ancak bize benzer ülkelerin (örneğin Bulgaristan, Yunanistan gibi) verilerin baktığımızda çocukluk dönemi kanserleri içinde sadece tiroid bezine ait kanserlerin bir miktar arttığını görüyoruz.

Kanser bulaşıcı mıdır?

Hayır, bulaşıcı bir hastalık değildir. Bazen tedavi gören hastaların özellikle beyaz küresi düşük olduğu dönemlerde kalabalık yerlere gitmemesini, maske takmasını öneriyoruz. Bunun nedeni hastalığın bulaşıcılığından değil, normal kişilerde basit bir nezle-grip gibi hastalık yapan ajanların bu kişilerde ölümcül dahi olabilen ciddi hastalıklara yol açabilme riskinin bulunmasındandır.

Çocuklarının kanser olmasında anne veya babanın hatası var mıdır?

Bir çocukta kanser teşhisi konduğunda ailenin ilk tepkisi hastalığı kabul etmemek, teşhisin yanlış olabileceğini öne sürmek şeklinde olmaktadır. Hastalığın doğru olduğunun anlaşılmasından sonraki aşamada bu kez aile çocuğun bu hastalığa yakalanmasıyla ilgili kendilerini veya birbirlerini suçlama yoluna gidebilmektedirler. Yukarda da belirtildiği gibi kanserlerin büyük çoğunluğunda neden hala bilinmemektedir. Çocuğun bakımıyla, çok kötü olmadığı sürece beslenmesiyle, enfeksiyonlarla ilgisi yoktur. Gebelik sırasında ultrasonografi yapılması kanser riskini arttırmaz. Annenin gebelik sırasında sigara içmesi ile çocukta kanser gelişme riski arasında bir ilişki bulunamamıştır.

Kanser tanısı almış bir çocuğun kardeşlerinde de kanser gelişme riski var mıdır?

Bazı tümör tiplerine ve yaşa göre bazı değişkenlikler göstermekle birlikte kanser tanısı almış bir çocuğun kardeşinde de kanser gelişme riski normal populasyona göre iki kat artmıştır.

Çocuklarda kanserin belirtileri nelerdir? Ne zaman hekime başvurmalıdır?

Kanser her organ veya dokudan köken alabilir. Köken aldığı yere ve tümörün cinsine göre de belirtiler farklılık oluşturur. Kanserin hemen her yerden köken alabilmesi nedeniyle belirtilerde bir çok hastalığı taklit edebilir. Dahası aşağıda sayılan belirtilerin çoğunda kanser dışındaki hastalıkların saptanması ihtimali çok daha yüksektir. Önemli olan şikayetlerin ciddiye alınması ve geç kalınmadan bir hekime başvurulmasıdır. Hekim şüphelendiği zaman gerekli incelemeleri yapacak veya ilgili uzmana gönderecektir.

A) Genel Belirtiler

- Nedeni bilinmeyen ateş

- İştahsızlık

- Kilo kaybı

- Terleme

- Halsizlik

- Yorgunluk

B) Hematolojik Belirtiler

- Solukluk

- Kanamalar

C) Baş ve Boyun Bölgesi

- Deri altı şişlikleri

- Gözde şişlik, kedi gözü, şaşılık

- Çenede şişlik

Boyunda şişlik (hemen tüm çocuklarda enfeksiyonlara yanıt olarak lenf bezlerinde büyüme görülür. Belirli boyutun üzerine çıkan, birlikte diğer bulguları olan, enfeksiyon tedavisine yanıt vermeyen, giderek büyüyen lenf bezleri ciddiye alınmalı ve hekime başvurmalıdır.

Teşhis nasıl konulur?

Yukarda sayılan bulgulardan birisi ile hekime başvuran hastada hekim muayene bulguları ile de şüphelenir ise;

- Lösemi tanısı tam kan sayımı ve kemik iliği incelemesi ile kısa süre içinde konulabilir.

- Diğer tümörlerde:

- Genellikle öncelikle görüntüleme yöntemleri ve bazı laboratuar testleri yapılır.

- Şüphe devam ediyorsa gerekirse cerrahi müdahale ile ilgili tümör ya tam çıkarılır ya da parça alınarak patolojik inceleme ile teşhis konulur.

Erken teşhis için neler yapılmalıdır?

Kansere özgü bir bulgu yoktur. Çocuklarda kanser saptanması için tarama niteliği taşıyan muayene veya test yoktur, ancak şüphelenilen hastada inceleme yapılır. Bazı Uzakdoğu ülkelerinde sempatik sinir kaynaklı tümörler için tarama testleri yapılmaktadır.

Kanser tedavisi nasıl yapılır?

Kanser tedavisi multidisipliner bir yaklaşım gerektirir:

- Cerrahi tedavi

- İlaç tedavisi (kemoterapi)

- Radyoterapi

- Destek tedavisi

- Tedavinin yan etkilerine yönelik tedavi

- Koruyucu tedavi

- Psikolojik tedavi

Tedavi süresi ne kadardır?

Tedavi süresi teşhis konulan hastalığın cinsine göre değişkenlik göstermekle birlikte 6 ay-2 yıl arasında değişen tedaviler uygulanır.

Tedavinin başarı şansı nedir?

Çocukluk yaş grubu kanserlerinde bugün için 5 yıllık yaşama şansı %20 civarındadır. Bu hastalığın cinsine ve tanı konulduğu andaki yayılma derecesine bağlıdır. Bu nedenle kanser şüphesi olan hastalarda bir an önce tanıya giderek tedaviye başlamak hedeflenmelidir.

Hastalığın tekrarlama riski nedir?

Tedavi ile kontrol altına alınmış ve tedavisi tamamlanarak kesilmiş hastalarda, hastalığın tekrarlama riski ilk yıl için en fazladır. Bu nedenle tedavisi bitmiş hastalar, hastalığın tekrarlama şansı ve tedavinin geç yan etkileri açısından düzenli aralıklarla izlenmeleri gereklidir.