3 Eylül 2007 Pazartesi

(MDS) MYELODİSPLASTİK SENDROM NEDİR?

(MDS) MYELODİSPLASTİK SENDROM NEDİR?

MYELODİSPLASTİK SENDROM (MDS)

MDS hastalıkları kan ve kemik iliğine etki eden hastalıklardır. MDS genç ve çocuklarda da görülmekle birlikte aslında 60 ve üzeri yaşlarda görülen bir hastalıktır. Erkeklerde kadınlara oranla iki kat daha sıktır. MDS’nin tam nedeni bilinmemekle birlikte pestisit, herbisit ve kurşunsuz benzinde yer alan kimyasal benzene maruz kalma gibi faktörlerle ilişkili olduğu bilinmektedir. Bazen MDS lösemiye, özellikle de akut miyeloid lösemiye (AML) dönüşebilmektedir.

Sağlıklı bir kemik iliğinde kök hücreler üç tip kan hücresi –eritrosit, lökosit, trombosit- üretir. MDS’li hastalarda ise kemik iliği bu üç tip kan hücresini kan dolaşımına vermek yerine olgunlaşmamış kan hücreleri yani blastlar meydana getirir. Blast hücreleri normal kan hücrelerinin görevini yapamadığı gibi kemik iliğinde birikirler ve daha ileri zararlara da yol açabilirler.

Semptomlar:
MDS’ nin en belirgin semptomu kansızlıktır.
Eritrosit eksikliğinden kaynaklanan:
- halsizlik, nefes darlığı, solgun görünüm
Trombosit eksikliğinden kaynaklanan:
- ciltte sık sık çürükler meydana gelmesi veya kesiklerin çok güç durması
Lökosit eksikliğinden kaynaklanan:
- sık sık enfeksiyona yakalanma
Tanı:
MDS bu semptomlara sahip tek hastalık olmadığı için, kesin bir tanı ancak kan ve kemik iliği örneklerinin yakından incelenmesi sonucunda konabilir. Bunun yapılabilmesi için bir hematolog tarafından hastadan alınan kan örneğinde hangi kan hücrelerinin problemli olduğu belirlenir, ayrıca konulan tanının doğrulanması ve MDS tipinin belirlenebilmesi için kemik iliğinden bir örnek alınıp incelenmelidir.

Şu anda uygulanan klasik tıbbi tedavileri:
MDS tedavisinin şekli, hastalığın tipine, hastanın yaşına ve genel sağlık durumuna göre değişir.

MDS nin klasik tıbbi tedavi şekilleri:
1. Destekleme tedavisi
2. Büyüme faktörleri (daha fazla sayıda normal kan hücresi üretebilmek için)
3. Kemoterapi
4. Hematopoietik kök hücre nakli


1- Destekleme tedavisi:
MDS hastalarının çoğunun 60 yaş ve üzeri olmasından dolayı hastalarda başka sağlık problemleri de söz konusudur. Bu nedenle MDS’li hastalar için daha zorlu tedavi yöntemleri yerine destekleme tedavisi tercih edilir. Bu tedavinin amacı MDS’yi yok etmek değil, hastaya eritrosit ve trombosit takviyesi yapma, antibiyotik ve diğer ilaçların kullanımı ile hastalığın semptomlarını kontrol altına almaktır. Refrakter anemili hastalarda bu tedavi oldukça etkilidir.

2-Büyüme Faktörleri:
MDS hastaları bazen vücutlarında daha fazla sayıda lökosit üretilebilmesi için büyüme faktörleri ile tedavi edilirler. Büyüme faktörleri ile tedavi özellikle ilerlememiş MDS hastaları için yararlı olmaktadır.

3-Kemoterapi:
Hastalığı daha ileri safhada olan ya da daha da kötüleşen MDS hastalarında kemoterapi daha çabuk sonuç vermektedir. Ne yazık ki kemoterapi sağlıklı hücrelerin de ölümüne yol açar, bu nedenle MDS hastalarında bulantı, halsizlik, yüksek enfeksiyon riski gibi yan etkiler görülür. Bu zararlı yan etkilerden dolayı kemoterapi tüm MDS hastalarına uygulanamamaktadır. Bilimsel çalışmalar, kemoterapi ile birlikte büyüme faktörü tedavisinin daha fazla MDS hastasına yardımcı olup olamayacağını test etmektedir.

4-Hematopoietik Kök Hücre Transplantasyonu:
Kök hücre nakilleri bazı MDS hastalarının tedavisinde kullanılmaktadır. Bu tip nakillerde kemik iliği yüksek doz kemoterapi ve/veya radyasyon ile tahrip edilen hastaya sağlıklı kan kök hücreleri verilir. Sağlıklı kök hücreler normal yani sağlıklı kan hücrelerini oluşturarak hastalığı ortadan kaldırırlar. Nakil öncesi terapi hasta için çok ağır olacağından kök hücre nakilleri yalnızca 50 yaş altındaki MDS hastalarına uygulanır. Bununla birlikte yeni teknikler bu durumu değiştirebilmektedir. Myeloablatif olmayan nakillerde hastayı nakle hazırlamak için daha düşük doz kemoterapi uygulanır. İleride MDS hastaları için Myeloablatif olmayan nakil uygun bir tedavi yöntemi olarak belirlenebilir.
Kök hücreler üç tip kan hücresine-eritrosit(kırmızı kan hücresi), lökosit(beyaz kan hücresi) ve trombosit(kan pulcuğu)- dönüşecek olan olgunlaşmamış hücrelerdir.

Nakillerde kullanılan kök hücreler kemik iliği, kordon kanı ve periferik kandan elde edilmektedir. Kemoterapi uygulanan ve remisyonda olan bazı genç hastalarda nakil için hastanın kendi kök hücreleri kullanılmaktadır. Hasta nakil öncesi terapiye tabi tutulurken kemik iliğinden kök hücreler toplanır ve dondurulur ve daha sonra tekrar hastaya aktarılır. Ancak yine de kök hücreler genellikle bir vericiden elde edilmektedir. Nakle gidilecek bir hasta için doktoru ailenin doku tiplemesini yapıp akraba içinden herhangi bir uygun verici olup olmadığını saptamalıdır. Eğer akrabalardan herhangi birinde hasta ile uyum görülmez ise hastanın doktoru Kemik İliği Bankamıza ve bankamız aracılığı ile Dünya Kemik İliği Bankasına uygun verici için başvuruda bulunur.

Ünlü herbalist ATABAY GÜVELOĞLU'NA göre MDS'NİN OLUŞUMU VE BİTKİSEL İLAÇLARI İLE KESİN TEDAVİLERİ...

MDS nasıl oluşuyor?

Güveloğlu'nun çalışma ve gözlemlerine göre MDS sorununun ana oluşum nedeni aşırı strese maruz kalmadır. Yani psikosomatik'tir. Bu faktör, yukarıdaki diğer faktörlerden daha ağır basmaktadır.

1983 yılından bu yana kendisine başvuran MDS hastalarının ortak öykülerinde, uzun süreli üzüntüler, ölüm ve ayrılıklar, maddi bunalımlar ve çaresizlikler bulunmaktadır. Pek çok öldürücü hastalığın (lösemi türleri dahil) büyük oranda tetikleyici faktörü stres yoğunluğu olduğu gibi MDS de de yine aynı faktör öne çıkmaktadır. İnsan beyni,hayatiyet taşıyan pek çok organımızı, elektriksel ve hormonsal uyarılarla koordineli olarak yöneterek çalıştırır. Kalbimiz, akciğerlerimiz, karaciğerlerimiz, barsaklarımız ve böbreklerimiz gibi kan hücreleri üreten bir fabrikamız olan omuriliğimiz de yine beyinden gelen elektriksel uyarılarla çalışır. Bu çalışma temposu bizim istemimiz dışında oluşan bir düzendir.

İşte bu düzenin çalışmasına bir örnek verirsek; ani bir acı haber alan bir insan kalp krizi geçirerek ölebilmektedir. Bunun pek çok örneğini duymuşsunuzdur. Aslında, ölen bu insanın bundan önce hiçbir kalp hastalığı yoktur. Ölüm nedeni kalp sektesi olmasına karşın, ana nedeni, aldığı haberden dolayı kişinin beyin hücrelerinin ürettiği ve gerektiği organa gerektiği kadar dağıttığı elektrik yükü birden 80-100 misline çıkmıştır ve sinir ağı ile kalbe birden boşalarak kalbin çalışma düzenini, tıpkı bir elektrik çarpması gibi bozarak durmasına neden olmuş ve öldürmüştür. Durum aynen böyledir.

Bu elektriksel aşırı yükün ve dalgalanmaların şiddetine göre bazen barsakların çalışması bozulur ve sinirsel kolit denilen "spastik kolon" ortaya çıkar. Bazen karaciğer ve safra kesesi tembelliği oluşur. Bazen beynin kendi dağıtım düzeni bozularak "Epilepsi" yani sar'a hastalığı oluşur. Böbreklerin çalışması azalarak üremi ortaya çıkar. Özetle, stres, derecesine göre istemimiz dışında çalışan organlarımızın çalışma düzenini bozar. Bu insanlar aslında yaratılış olarak da temiz karakterli ve duygusal insanlardırlar. Hayatta,yaşamda olan anormalliklerden,diğer insanlardan daha fazla etkilenirler.

İşte, MDS nin oluşumu da böyledir. Normal düzeninde çalışarak kan hücreleri üreten kemik iliği, strese bağlı olarak beyinsel uyarıların azalması veya spazm yaparak durması ile faaliyetini azaltır veya tamamen durdurur. Faaliyetini yavaşlatması ile MDS gibi kan eksikliği sorunları ortaya çıkar. Akut haldeki bu durumda omurilikte atipik blast (kanser) hücreleri henüz oluşmaz. Yukarıda ilk bölümde açıklandığı gibi anormal kan hücreleri üretimi ve semptomları ortaya çıkar. semptomların ortadan kaldırılmasına yönelik tıbbi tedavilerden bir süre, durum kendiliğinden veya yıkıcı olmayan bazı ilaç ve besinlerle, aynı zamanda yüksek moral bulmakla düzelebilir. Düzelmez ise bir süre sonra, omuriliği de koruyan, vücudun askeri, polisi olan lokositler, yani akyuvarların sayısı çok azaldığı için bu defa aslında zaten insanların pek çoğunda bulunan ve bir gen olarak sessiz duran kanser hücreleri, bu korumasız ve savunmasız ortamda ortaya çıkarak MDS sorunu bir kan kanseri, yani "Lösemi" sorununa dönüşür. Omuriliğin tamamen durmasından sonra bu gelişmenin sonucunda adı AML , ALL, KML, KLL gibi isimlendirilen kan kanseri (Lösemi) hastalıkları ortaya çıkar. Genellikle AML olarak görülür.

Tedavisi nasıl olmalıdır?

Güveloğlu'na göre gerek MDS nin, gerekse lösemi hastalıklarının tam bir tedavisi için mutlaka kemik iliği ile beyin arasındaki koordinenin tekrar sağlanması gerekmektedir. Bu güne kadar kurtardığı MDS ve lösemi hastalarında, durum ilk dönemde (2-3 aylık tedaviler) yukarıdaki klasik tıbbi tedaviler ve güçlü doğal kökenli vitaminlerle ve minerallerle" stabil " hale getirilmeli, yani hasta biraz toparlanılmalı, geçici de olsa hayata döndürülmelidir. Bu aşama, MDS aşamasında henüz blast hücreler oluşmadığı için bu anemik, bitkin ve çok düşük lokositlerden dolayı fırsatçı enfeksiyonlara açık olan hastaya asla kemoterapi yapılmamalıdır. Daha hafif ama yeterli etkiyi yapacak sitotoksik, sitostatik ilaçlar, antibiyotikler, yüksek vitamin ve minerallerle yapılmalıdır. Bu durumun takibi yakın doktor ilgisini gerektirir.

Stabil hale getirilen hastanın artık kemik iliğinin beyin tarafından uyarılarak faaliyete sokulması gerekmektedir. Bunu hiç bir kimyasal veya sentetik madde ile yapmak mümkün değildir. Bu insanın yaratılış doğasına aykırıdır. Bu derece hassas bir organ hiç bir doğal olmayan maddeyi kabul etmez, yanıt vermez, hatta zarar görür. Zaten klasik tıp da buraya geldiğinde durmaktadır. Bu nedenle MDS ve LÖSEMİ hastalarına radikal bir tedavi bulunamamıştır.

SONUÇ OLARAK:

MDS ve LÖSEMİ sorunları ile karşılaşanlar mutlaka Güveloğlu'na başvursunlar diyoruz. Bu tedavisi aslında Güveloğlu'na ödül verilmesini gerektiren dünya çapında büyük bir başarıdır.

Sağlıklar dileğimizle

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Bizde mds reab 2 hastasıyız